Ana içeriğe atla

TÜBİTAK’TAN ÖDÜLLÜ ÇALIŞMA

Felç oluşum mekanizmaları ve reperfüzyon hasarı üzerine yaptığı çalışmalar ile TÜBİTAK Teşvik ödülü alan Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Yasemin Gürsoy Özdemir, ayrıca Harvard Üniversitesine bağlı Mass General Hospital “Neurovascular Regulation and stroke” laboratuarında migren üzerine yaptığı çalışmalar ile ilgili Sağlık Dergisine bilgi verdi.
1992 yılında Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji Bölümünü kazanan Doç. Dr. Yasemin Gürsoy Özdemir, ihtisasından sonra Hacettepe Üniversitesi Temel Nörolojik Bilimler (Nöroscience) bölümünde doktora yaptı. Harvard Üniversitesine bağlı Mass General Hospital “Neurovascular Regulation and stroke” laboratuarında, Prof. Dr. Mike Moskowitz’in yanında doktora sonrası çalışmasını yapan Doç. Dr. Özdemir, halen Hacettepe Üniversitesinde hem Nörolojik Bilimler Enstitüsünde hem de Nöroloji Bölümünde görev yapmaktadır.

Nöroloji ihtisası yaparken felç mekanizmaları ile ilgilenen Doç. Dr. Özdemir, acile başvuran hastalar arasında inmeli vakaların en sık gelen vakalardan biri olduğunu ve tedavinin yok denecek kadar az olduğunu kaydetti. Son yıllara kadar felçli hasta geldiğinde müdahaleden çok tekrar felç getirmemesi doğrultusunda tedavi uygulandığını ifade eden Doç. Dr. Özdemir, doku trombolitik etkisi olan, “Plazminojen Aktivatörü” denilen bir maddenin piyasaya çıkması ile felç geçirdikten sonra ilk 3 saatte tıkalı damarın açılmasında faydalı olacak bir ilaç olarak akut tedavi için kullanıldığını belirtti. Felç denilen olayın beyne giden damarların tıkanması yada o damarda oluşan kanamadan kaynaklandığını ifade eden Doç. Dr. Özdemir, “Vücuttaki kan ve oksijeni en fazla kullanan dokulardan biri beyin dokusudur ve çok fazla enerji ihtiyacı vardır. Beyin damarları tıkandığında sinir hücreleri belli bir süre oksijensizliğe tahammül edebiliyor. Ancak daha sonrasında hücrelerin hasarlanmasına yönelik mekanizmalar başlıyor. Bu süre uzadıkça o hücreler geri dönüşümsüz olarak ölüyorlar. Tutulduğu yere göre felcin bölgesi değişiyor. Felç geçirdikten sonra hareketli hayata döndürmek, en büyük amacımız. Plazminojen aktivatörü sayesinde tıkalı beyin damarına ilk 3 saatte verildiğinde açılabileceğini ve oldukça faydalı, daha gecikmiş bir zamanda verildiğinde ise yeniden kan akımının sağlanması ile sırasında ortaya çıkan reperfüzyon hasarı gerçekleşerek iyileşme sürecini kısıtlıyor. Yapılan çalışmalarda ilk 6 saatte çalışmalar istenilen sonucu vermedi” dedi.


Felçte İlk 3 Saat Önemliİlk 3 saatten sonra damarlar açılsa da kan-beyin bariyeri denilen kan dokusundan beyine bazı istenmeyen maddelerin geçtiğini bildiren Doç. Dr. Özdemir, felçlerde ayrıca beyin kanaması olabildiğini bulduğunu dile getirdi. Doç. Dr. Özdemir, farelerde insanda da en sık karşılaşılan orta serebral arter (Arteria cerebra media) denilen damarın tıkanmasına dair bir iskemi modeli oluşturduklarını belirterek, bir süre tıkanan damar açıldıktan sonra ortaya çıkan reperfüzyon sırasında oluşan kan-beyin bariyeri bozukluğuna neden olan yapıları tespit ettiklerini kaydetti. Damar duvarında bulunan Nitrik oksit ile kandaki oksijenin etkileşime geçerek Süperoksit radikali oluşturduğunu hatırlatan Doç. Dr. Özdemir, bu iki bileşenden Peroksinitrit denilen reaktif radikal oluştuğunu, pek çok moleküle bağlanarak yapı ve fonksiyonlarını bozduğu bilgisini verdi. Peroksinitrit’in reperfüzyon hasarında çok önemli rolü olduğunu tespit ettiklerini ve Peroksinitrit yapımını ilaç tedavisiyle azaltıp engellenirse, gerçekten koruyucu bir önlem oluşturacağını ifade eden Doç. Dr. Özdemir, reperfüzyon hasarını azalttığını da tespit ederek, hangi hücreleri daha çok etkilediğine dair çalışmaların devam ettiğini anlattı.


Migrende etkili olan kortikal yayılan depolarizasyon dalgalarının patofizyolojisine yönelik çalışmalarda yaptığını söyleyen Doç. Dr. Özdemir, “Auralı Migrenin, göz önünde şimşek çakmaları, uçuşmalar veya gözde perdelenmeyle birlikte başlayan beraberinde veya arkasından ağrı ile giden migren formu” olduğunu belirtti. Auranın ise kortikal yayılan depolarizasyon dalgasından kaynaklanabileceğini söyledi. Migrendeki ağrının kortikal yayılan depolarizasyon dalgalarından kaynakladığını insan verilerinden de tespit ettiklerini ifade eden Doç. Dr. Özdemir, Amerika’da yapılan insan üzerinde görüntüleme çalışmasında, hayvanda olan kortikal yayılan depolarizasyon dalgasının eş değerinin insanda da gösterildiğini belirtti. Migren dışında bu dalganın felçli dokunun etrafında da oluştuğunu vurgulayan Doç. Dr. Özdemir, nöronların eksi 60-70 mili volt gibi belli bir membran potansiyelleri belli bir de aktiviteleri olduğunu dile getirdi. Depolarizasyon dalgasının, nöronların belli bir süre sessiz kalmasına sebep olduğunu vurgulayan Doç. Dr. Özdemir, depolarizasyon dalgasının beynin belli bir dokusundan başlayıp yayılma özelliği gösterdiğine dikkat çekti. Dalga sonrasında beyinde matriks proteazların aktive olduğunu ve bunların kan-beyin bariyerinin yıkıma neden olduğunu belirlediklerini söyleyen Doç. Dr. Özdemir, migren, felç, subaraknoid kanama gibi hastalıklarda kortikal yayılan depolarizasyon dalgalarının çevre dokuda nasıl bir hasara sebep olduğuna dair bulgular olduğunu kaydetti.

Kortikal Yayılan Depolarizasyon Dalgası Ölçüldü“Migrendeki kortikal yayılan depolarizasyon dalgasının etkilerini belirlemek için yapılan deneyde fareyi sterotoksik çerçeveye yerleştirip, anestezi altında kafatasında uyarmak istenilen yerler açılarak o bölgeye potasyum klorür, travma iğnesi veya elektriksel aktivite ile kortikal yayılan depolarizasyon dalgası oluşturarak, başka bir bölgeden de bunun yayıldığını inceledik. Elektro fizyolojik özelliklerini de kayıt altına alarak şiddetini ölçüyoruz” diyen Doç. Dr. Özdemir, belli sayıda depolarizasyon dalgasınını inceledikten sonra hayvanı belli süre yaşatıp, kan-beyin bariyerindeki hasarlanmayı tespit ettiklerini söyledi.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

DOKTOR EŞİ OLMAK!

Sağlık sisteminde yapılan değişikliklerle ilgili hekimlerin yaşadığı mesleki sorunlar gündeme gelirken evlerinde bu durumun yansımaları konuşulmuyor. Evlilik ve Aile Danışmanı Psikolog İlkim Öz ve farklı hekimlerin eşleriyle konuşarak Sağlık Dergisi’nde daha önce ele alınmamış bir konuyu gündeme taşıyoruz. Performans sistemi, Tam Gün uygulaması gibi sağlık çalışanlarının meslekleri ile ilgili sorunlarının sık sık gündeme geldiği şu günlerde, bu durumun özel hayatlarına nasıl yansıdığını araştırdık. Doktorların işlerinde yaşadığı sorunlarını yakından bilen eşleri bu durum hakkında ne diyor. Bu zamana kadar değinilmemiş bir konu olan “doktor eşi olmak” ve sorunlarla uğraşırken nelerin olduğunu öncelikle farklı meslek gruplarından doktor eşlerine sorduk. Sonrasında da Evlilik ve Aile Danışmanı Psikolog İlkim Öz ile konuyu değerlendirdik. Tiyatro Sanatçısı ve Doktor Evliliği Görüştüğümüz ilk doktor eşi tiyatro sanatçısı İpek Çeken Önal, Prof. Dr. Zülküf Önal ile evli. İpek Hanım, eşiyle he

TIBBIN DUAYENLERİ SARUHAN ÇEKİRGE

Hacettepe Üniversitesi Hastaneleri Girişimsel Nöroradyoloji bölümü kendi alanında dünyanın en tepesindeki birkaç merkezden biri olarak kabul ediliyor. Bu alanda birçok ilke imza atan Prof. Dr. Saruhan Çekirge, bu merkezin hikâyesini Sağlık Dergisi Yazı İşleri Müdürü Esra Öz’e anlattı. 2000 yılında TÜBİTAK Bilim Adamı Teşvik Ödülü’nü ve 2001’de Hacettepe Üniversitesi Bilim Teşvik Ödülü’nü alan Prof. Dr. Saruhan Çekirge, “Ünitemizde beyin damar hastalıklarının noninvazif tedavisinde geliştirilen tedavi teknikleri, bu merkezi dünyanın en iyisi olarak kabul ederek, özellikle son 10 yılda dünyanın pek çok ülkesindeki önemli tıp merkezlerinden Ankara’ya gelen, uzman doktorlara eğitim veren bir yapıya dönüştürdü” dedi. Kendi tıp alanında yarattığı gelişmeler devrimsel olarak nitelendirilen Prof Dr Saruhan Çekirge, Prof Dr Işıl Saatci, Doç Dr Kıvılcım Yavuz ve Doç Dr Serdar Geyik’ten kurulu bu ekip tarafından geliştirilen tedavi metotları, tüm dünyadaki hekimler tarafında da yay

TIBBIN DUAYENLERİ: HASAN BİRİ

Yüz üzerinde yayını bulunan kısa bir süre önce Koru Hastanesi’ni açan ve devamında uluslararası alanda başarılara imza atacak üniversite kurmayı hedefleyen Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı Öğretim üyesi Prof. Dr. Hasan Biri, iletişimle birlikte sosyal sorumluluk projeleri düzenlemesinin yaşam felsefesi haline gelişini ve hayatını Sağlık Dergisi Yazı İşleri Müdürü Esra Öz’e anlattı. “İyi hekim iyi empati yapan hekimdir” sözüyle hekimlik mesleğinin doğru iletişimden geçtiğini kaydeden Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı Öğretim üyesi Prof. Dr. Hasan Biri, Akademik ve etik kurallarla çalışan Koru Hastanesi’nin ileride uluslararası başarılara imza atacak üniversite olacağını belirtti. Prof. Dr. Biri, tıptaki her türlü gelişmeyi takip ederek, sağlık sektörünün ihtiyaçlarını gören ve bu ihtiyaçlar doğrultusunda gerçekçi politikalarla büyümeyi hedefleyen bir sağlık kuruluşu olmayı hedeflediklerini söyledi. Kendi ağzından hayatını ve çalışmalarını dile ge