Ana içeriğe atla

ÖSTROJEN- MEME KANSERİ İLİŞKİSİ GERÇEKTEN VAR MIDIR?

7 yıllık bir araştırma olan “Yüksek Östrojen Meme Kanseri Yapar mı” sorusunun yanıtını arayan Amerikan New York Tıp Fakültesi Kısırlık Tedavisi ve Üreme Merkezi Başkanı Prof. Dr. Kutluk Oktay ve Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı Öğretim üyesi Doç. Dr. Murat Sönmezer, çalışma sonucunda östrojen ile ilgili çarpıcı sonuçlar elde etti.

Amerikan New York Tıp Fakültesi (New York Medical College) Kısırlık Tedavisi ve Üreme Merkezi Başkanı Prof. Dr. Kutluk Oktay ve Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı Öğretim üyesi Doç. Dr. Murat Sönmezer ortak bir araştırma yaptı. Çalışmaya göre ‘Yüksek östrojen meme kanseri yapar mı’ hipotezi üzerinde yürütüldü.

Tüp bebek tedavisinde hastaya verilen yüksek doz östrojenin meme kanserine yol açtığı şeklinde bir belirsizlik olduğunu kaydeden Doç. Dr. Sönmezer, bu konu üzerine çok sayıda literatür tarayarak yapılan çalışmaları incelediklerini dile getirdi. Kontrol grubu ile birlikte 36-45 yaş arası tüp bebek tedavisi görmüş hastaları incelediklerini belirten Doç. Dr. Sönmezer şunları kaydetti: “Dünyada ilk kez böyle bir çalışma yapıldı. 7 yıl süren araştırma sonucunda yardımcı üreme teknikleri sırasında oluşan yüksek östrojenin meme kanserine neden olmadığı, ancak ailesel meme kanseri riski yüksek olan hastalarda eğer gelişmiş bir meme tümörü varsa bu tümörün klinik olarak belirgin hale gelmesine neden olabilir.”

“Tüp Bebek Tedavisinde Ovülasyon İndüksiyonu Tedavisi Alan Hastalarla, Almayanları İnceledik”
Çalışmayı yürütebilmek için uzun zaman uğraştıklarını vurgulayan Doç. Dr. Sönmezer, tüp bebek tedavisi sonrasındaki ilk 2 yıl içinde meme kanseri olan 18 hastanın aile öyküsü incelendiğinde yarısının ailesinde meme kanseri olduğunu tespit ettiklerini belirtti. Doç. Dr. Sönmezer, “Araştırma sonucunda tüp bebek tedavisi olan bireylerin, aile öyküsünde meme kanseri var ise kontrollerini ihmal etmemeleri sonucu bulundu. Dünyada çok tartışılan bir konu olması nedeniyle çok sayıda yayın inceledik. Bu alanda yapılmış olan tüm popülasyon ve epidemiyolojik çalışmaları ayrıntılı bir şekilde inceledik. Bu çalışmalarda ovülasyon indüksiyonu tedavisi alan hastalarla, almayan hastalar meme kanseri riski açısından karşılaştırıldı. Bazı çalışmalarda çok hafif olarak artmış risk çıkarken bazı çalışmalarda riskin yükselmediği ortaya çıktı” dedi.

Progesteron Gebelik Dönemi Hormonu Olduğu İçin Dışarıdan Veriyoruz
Tüp bebekte normal östrojen düzeyinin yaklaşık 10 kata kadar arttırdıklarını dile getiren Doç. Dr. Sönmezer, “Tüp bebek tedavisi sırasında yumurtalıklar uyarılıyor ve östrojen salgılanıyor. Normal bir menstrüel siklusta 400pg/ml olan östrojen düzeyi, tüp bebek tedavisinde 4 bine kadar çıkabiliyor. Tüp bebek tedavilerinde östrojeni arttırıyoruz. Hastaya transfer yaptıktan sonra 12 hafta boyunca progesteron veriyoruz. Tüp bebek tedavilerinde dışarıdan müdahale ettiğimizde normalde oluşması gereken korpus luteum baskılandığı için progesteron salgılayamıyor. Bu nedenle dışarıdan bu hormonu veriyoruz. Yani östrojeni yükseltip, ek olarak progesteron veriyoruz. Meme kanseri de östrojen bağımlı bir kanser olduğu için bunun artıp artmamasına bakılıyor. Altı denemeden daha fazla tüp bebek tedavisi yapıldığında risk artışı gözlendiği gibi veriler var. Ancak çoğunlukla son zamanlardaki çalışmalarda riskin artmadığı ile ilgili veriler ile karşı karşıyayız. Biz de bu konu ile ilgili 7 yıllık çalışmada ilk 2 yıl içerisinde tüp bebek tedavisi almış hastalarda saptanmış 18 meme kanseri vakasını araştırdık. Tüp bebekten sonra 2 yıl içerisinde meme kanseri olan vakalarda hayatın her hangi bir döneminde tüp bebek tedavisi almamış 102 meme kanseri vakasıyla karşılaştırıldı. Acaba ikisinin arasındaki tümörlerde bir fark var mı diye bakıldı. Ancak bir fark bulunmadı. Bu bulgu şu açıdan çok önemli; WHI çalışmasında östrojen alan hastalarda oluşan tümörlerin daha kötü prognozlu olduğu saptanmıştı. Biz ise çalışmamızda böyle bir fark saptamadık” diye konuştu.

“Sadece Östrojen Verildiğinde Risk Oranı Düşük Çıktı”
Meme kanseri üreme çağında en sık karşılaşılan kanser olmakla birlikte kadın kanserlerinin 3’te birini oluşturduğunu hatırlatan Doç. Dr. Sönmezer şunları kaydetti: “Meme kanseri 25-26'lı yaşlarda görülmeye başlandı. Verilen tedavilere paralel olarak yaşam süresi de artıyor. Bu konunun bir önemi de östrojen artması durumunun yanı sıra post menapozal dönemde kullanılan hormon tedavisi de var. Bu tedavi de östrojen kanseri arttırır mı üzerinde durduk. 2002 yılında yayınlanan WHI çalışmasında, çok küçük oranda östrojenin meme kanseri riskini arttırdığı söylendi. Daha sonra daha detaylı çalışma yapıldığında görüldü ki, sadece östrojen alan hastalarda tam zıt şekilde risk düşüşü söz konusu. Buna örnek vermek gerekirse, rahmi alınmış ve sadece östrojen verilen hastalarda risk oranı daha düşük çıktı. Meme kanseri östrojen bağımlı kanser deniliyordu, ancak bakıldı ki sadece östrojen verilen hastalarda risk oranı düşük.”

BRCA1 -2 Gen Mutasyonları Taşıyan Ailelerde Meme Kanseri
BRCA1 -2 gen mutasyonları taşıyan ailelerde meme kanseri riskinin arttığı kaydeden Doç. Dr. Sönmezer, “Bu gen mutasyonu olan ve meme kanseri doğuştan çok yüksek olan hastalarda hormon replasman tedavisi için sadece östrojen kullanıldığında meme kanseri riski yine düşüyor. Peki kullanılan progesteron mu sorumlu? Sadece östrojen içeren preparatlar kullanıldığında riskin artmadığını görüyoruz. WHI çalışmasında 1.26 kat artan risk faktörü, aslında üniversite mezunlarında 2 kat artıyor. Yani geç çocuk doğurmak ay da obez olmak riski arttırıyor. İstatistik karşımıza risk oranını koyduğunda hastanın karşısına risk artmış gibi bir sonuç çıkıyor. Burada kar zarar oranını düşünmek lazım” şeklinde konuştu.

Östrojen Var Olan Tümörü Büyütebilir Ancak Oluşturmaz
Yüzde 47 oranında bu hastalığın aile hikayesinin pozitif olduğunu gördüklerini belirten Doç. Dr. Sönmezer şu bilgileri verdi: “Tüp bebek tedavisi uygulanan ve sonrasında meme kanseri olan hastaların yarısında aile öyküsü pozitif. Ailesel meme kanseri riski bilinen 17 hastanın 8’inde pozitif bulundu. Eğer kişinin ailesinde kanser riski varsa, tüp bebek tedavisinde verilen östrojen bunu açığa çıkarabilir. Bu yüzden ailesinde kanser riski olan hastaların daha yakından tüp bebek tedavi sonrasında takip edilmelerini öneriyoruz”. Ancak şu bilgiyi de unutmamak lazım ki, kısırlık problemi olan hastalarda zaten meme kanseri açısından artmış bir risk söz konusudur.

Yorumlar

Adsız dedi ki…
çalışma süper olmuş emeğinize sağlık

Bu blogdaki popüler yayınlar

DOKTOR EŞİ OLMAK!

Sağlık sisteminde yapılan değişikliklerle ilgili hekimlerin yaşadığı mesleki sorunlar gündeme gelirken evlerinde bu durumun yansımaları konuşulmuyor. Evlilik ve Aile Danışmanı Psikolog İlkim Öz ve farklı hekimlerin eşleriyle konuşarak Sağlık Dergisi’nde daha önce ele alınmamış bir konuyu gündeme taşıyoruz. Performans sistemi, Tam Gün uygulaması gibi sağlık çalışanlarının meslekleri ile ilgili sorunlarının sık sık gündeme geldiği şu günlerde, bu durumun özel hayatlarına nasıl yansıdığını araştırdık. Doktorların işlerinde yaşadığı sorunlarını yakından bilen eşleri bu durum hakkında ne diyor. Bu zamana kadar değinilmemiş bir konu olan “doktor eşi olmak” ve sorunlarla uğraşırken nelerin olduğunu öncelikle farklı meslek gruplarından doktor eşlerine sorduk. Sonrasında da Evlilik ve Aile Danışmanı Psikolog İlkim Öz ile konuyu değerlendirdik. Tiyatro Sanatçısı ve Doktor Evliliği Görüştüğümüz ilk doktor eşi tiyatro sanatçısı İpek Çeken Önal, Prof. Dr. Zülküf Önal ile evli. İpek Hanım, eşiyle he

TIBBIN DUAYENLERİ SARUHAN ÇEKİRGE

Hacettepe Üniversitesi Hastaneleri Girişimsel Nöroradyoloji bölümü kendi alanında dünyanın en tepesindeki birkaç merkezden biri olarak kabul ediliyor. Bu alanda birçok ilke imza atan Prof. Dr. Saruhan Çekirge, bu merkezin hikâyesini Sağlık Dergisi Yazı İşleri Müdürü Esra Öz’e anlattı. 2000 yılında TÜBİTAK Bilim Adamı Teşvik Ödülü’nü ve 2001’de Hacettepe Üniversitesi Bilim Teşvik Ödülü’nü alan Prof. Dr. Saruhan Çekirge, “Ünitemizde beyin damar hastalıklarının noninvazif tedavisinde geliştirilen tedavi teknikleri, bu merkezi dünyanın en iyisi olarak kabul ederek, özellikle son 10 yılda dünyanın pek çok ülkesindeki önemli tıp merkezlerinden Ankara’ya gelen, uzman doktorlara eğitim veren bir yapıya dönüştürdü” dedi. Kendi tıp alanında yarattığı gelişmeler devrimsel olarak nitelendirilen Prof Dr Saruhan Çekirge, Prof Dr Işıl Saatci, Doç Dr Kıvılcım Yavuz ve Doç Dr Serdar Geyik’ten kurulu bu ekip tarafından geliştirilen tedavi metotları, tüm dünyadaki hekimler tarafında da yay

TIBBIN DUAYENLERİ: HASAN BİRİ

Yüz üzerinde yayını bulunan kısa bir süre önce Koru Hastanesi’ni açan ve devamında uluslararası alanda başarılara imza atacak üniversite kurmayı hedefleyen Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı Öğretim üyesi Prof. Dr. Hasan Biri, iletişimle birlikte sosyal sorumluluk projeleri düzenlemesinin yaşam felsefesi haline gelişini ve hayatını Sağlık Dergisi Yazı İşleri Müdürü Esra Öz’e anlattı. “İyi hekim iyi empati yapan hekimdir” sözüyle hekimlik mesleğinin doğru iletişimden geçtiğini kaydeden Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı Öğretim üyesi Prof. Dr. Hasan Biri, Akademik ve etik kurallarla çalışan Koru Hastanesi’nin ileride uluslararası başarılara imza atacak üniversite olacağını belirtti. Prof. Dr. Biri, tıptaki her türlü gelişmeyi takip ederek, sağlık sektörünün ihtiyaçlarını gören ve bu ihtiyaçlar doğrultusunda gerçekçi politikalarla büyümeyi hedefleyen bir sağlık kuruluşu olmayı hedeflediklerini söyledi. Kendi ağzından hayatını ve çalışmalarını dile ge