Ana içeriğe atla

TIBBIN DUAYENLERİ: NESRİN ÇOBANOĞLU

Alanında özgün 4 kitap yazan, Dünya’nın değişik ülkelerini de kapsayan 811 konferansta konuşma yapan, çok sayıda uluslararası ve ulusal makalesi olan, hem hekimlikteki kariyeri ile Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıp Etiği ve Tıp Tarihi Anabilim Dalı Başkanı hem de Kamu Yönetimi ve Siyaset Bilimi Uzmanlığıyla Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde doktora dersleri veren Dr. Nesrin Çobanoğlu, her biri ilgi uyandıran geniş katılımlı konferanslarını, çıkar çıkmaz tükenen kitaplarını, Gazi Üniversitesi Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürlüğü’ndeki çalışmalarını ve hayatını Sağlık Dergisi Yazı İşleri Müdürü Esra Öz’e anlattı.

Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıp Etiği ve Tıp Tarihi Anabilim Dalı Başkanı aynı zamanda Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde görev yapan Doç. Dr. Nesrin Çobanoğlu, başarılı bir kadın hakları savunucusu. Farklı fakültelerde uzmanlık almasının nedenlerini, eğitim hayatı boyunca birinciliklerle dolu başarılarını ve neden “etik” üzerine çalıştığını Sağlık Dergisi’ne anlatan Doç. Dr. Çobanoğlu, hayatın bazen bir cümleye göre yönlendirilebileceğini söylüyor. Doç. Dr. Çobanoğlu, eşinin Murat Belge’nin Tarihten Güncelliğe kitabından aktararak “Somut Bugün, Soyut Bir Yarın Uğruna Feda Edilmeli mi?” sözünün, hayatının temel taşı haline geldiğini kaydetti. Kendi ağzından çok yönlü başarılarını, hayatını ve yaşadıklarını dile getiren Doç. Dr. Çobanoğlu şunları anlattı:
“Aslen Gaziantepliyim ancak babamın işi nedeniyle Elazığ’da doğdum. Benden önce 5 çocukları vardı, hepsi üniversitedeyken ben boş kalan evde özlemi hafifletmek ve sevilmek için doğurulan son çocuğum. Doğduğumda kardeşlerim üniversitede okuyordu ve hepsinin ortak özellikleri herkes kendi okulunun birincisiydi. Babamın hala konuşulan ve kullanılan buluşları vardır. Bende üniversiteye kadar hep birincilikler ve birçok başarı ödülleri aldım. Üniversiteye o kuşağın tüm hekimleri gibi ilk binlerde yer alıp, ilk tercihimi kazanarak başladım.
En Büyük Şansım Ailem
En büyük şansımın ailem olduğunu düşünüyorum. Kocaman kütüphanesi olan bahçeli, havuzlu bir evde, sıcak sevgi ve bilinçli bir ilgiyle büyüdüm. İyi eğitimli ve akıllı ablalarımın varlığı her zaman en büyük hazinemdir. Ben doğduğum yıl, en büyüğümüz olan Abim, İTÜ Elektrik Mühendisliğinden mezun olmuş. Öğretmen olan Nermin Ablamın müziğe ilgisinin bana yansımasıyla, 11 yaşında keman dersleri almaya başladım. Böylece, üniversiteye kadar klasik keman çalmayı öğrendim. Gazi Üniversitesi’nden mezun alanında öncü olan Modacı Pervin Ablam sayesinde tüm hayatım boyunca hep özel tasarlanıp, hazırlanan giysi ve takılarımla kendimi çok özel hissettim. Onlarla sohbet etmeye alıştığım için, hala o yaş kuşağıyla daha iyi anlaşırım.


Öğrenmeyi Hep Sevdim!
Herhangi bir konuda çalışırken, zorunluluk olarak değil, severek öğrendim. Ben bunu öğreneceğim özgüveniyle pozitif baktım, sıkılmadım. Öğrenmek varoluş nedenim gibiydi. Öğrenmeyi hep sevdim!
Etiği Seçmem Tesadüf Değil
Cerrahpaşa Tıp Fakültesini seçme nedenim, Cerrahpaşa’nın adı, İstanbul ve deniz birlikte olduğu için ilk tercihimdi. İstanbul bir Dünya kentidir. Tıp okurken ilk zamanlar anatomi ve fizyolojiyi ilgiyle öğrendiğimde, sokakta insanlara bakarken, kemikleri, kasları, damarları ve sinirlerine kadar vücudu biliyor olduğumu düşünür, hekimliğin ayrıcalığını hissederdim. Derslere devamlılığa dikkat ederdim. Ancak not tutmazdım. Duyduklarımı ve gördüklerimi asla unutmam. Derslerle ilgili merak ettiğim konuları, araştırır ve okurdum. Cerrahpaşa’da o dönem sınav sistemindeki değişiklikler nedeniyle de olsa gerek, altı yıl boyunca hiçbir sınavda hiçbir zaman. hakkına kalmadan geçen 8 kişiden biri olarak, gazetelere haber olmuştuk.
Üniversite okul olmasının dışında bir kültür ortamıdır. Ders çalışırken, tıp kitapları okurken onların yazarını da araştırırdım. Sınav için çalışmazdım. En yoğun sınav dönemlerinde bile felsefe kitapları okurdum. Yani bir tür “Tıp Felsefesi” diyebileceğimiz Tıp Etiği’ni seçmem tesadüf değildi. Okulda her zaman başarılıydım. İlgilendiğim çalıştığım konularda deliler gibi “tutkuyla” çalışarak hızlı öğrenmek, öğrenmeyi sevmek, çok hızlı okuyabilme yeteneğim ve güçlü hafızam şansım oldu.



Özden Toker ile Ismet Paşanın EKG'sine bakarken

Birinci Sınıfta İlk Doğumumu Yaptırdım
Üniversitede öğrenci evimin duvarları maviydi, geniş, sıcak ve okulun tam karşısındaydı. Penceremin altındaki ağacın dalları arasında, üniversitenin üzerinden denizi görüyordum. Evimin okula yakın olmasından dolayı nerdeyse her gece acil, kadın doğum ve cerrahi alanlarında gönüllü nöbetlere giderdim. İliklerime kadar hekim olmanın keyfini yaşayarak geçen bir eğitim sürecim oldu. Birinci sınıfta ilk doğumumu yaptırdım! Bu süreçte birçok cerrahi vakayı uygulamalı olarak, pratiğiyle birlikte öğrendim. Böylece teoriyi görerek ve uygulayarak öğrendim.


Hekimlikte “Pardon” Yoktur
Tıp fakültemizde ameliyatları öğrenciler izleyebiliyordu. Bende sık sık izlemeye giderdim. Ameliyathanenin üstünde çepeçevre orayı görebildiğiniz camlı bir bölme vardı. Ses bağlantısı da olduğundan, görerek ve dinleyerek eğitim vakalarını izlememiz mümkündü. Kadın doğum ve cerrahinin ortak yaptığı, 16 yaşında karnında kitle olan genç bir kızın ameliyatı vardı. Cerrah bistürüyü vurdu, su fışkırdı. Kız hamileymiş. Cerrah bisturiyi fırlatıp, ameliyathaneden öfkeyle çıktı! Cerrah, ameliyata başlamadan gebelik testinin yapılıp yapılmadığını sormuştu, duyduk. Ancak kadın doğum hocası, hastanın tanıdığı bir ailenin bakire kızı olduğunu söyledi. Bu vaka benim için çok eğitici oldu. Tıpta insanla uğraşıyoruz, her zaman her şey olabilir. İkisi de halen Türkiye’nin önde gelen saygın ve ünlü ismi olan ve o yılların parlak genç hocalarıydı. Bu ameliyatla alanında başarılı olsa da herkesin hata yapabileceğini gördüm. Hekimlikte “Pardon” yoktur. Mükemmel olmak zorundasınız. Her zaman!





“İlk Aşkım Olan Eşimin, Gözlerine Baktığımda Aşkı Hissettim”
Eşim Murat ile tıp fakültesinde 1. Sınıfta tanıştım. 17 yaşındaydım ve eşimi ilk gördüğümde aşık oldum. Gözleri, simsiyahtı. İçinde binlerce yıldız olan aydınlık siyah çekik gözler! Ama hep onu görünce kaçtım. Kendimden, beni sarsan duygularımdan korktum! Ve o çok çapkındı. Dört kişi birlikte nöbetlere kalıyorduk. Murat bana aşık olduğunu söyledi. Daha önceleri başkalarına dediğim gibi “hayır” demeliydim, diyemedim. Cevap vermeden kaçtım.
“Somut Bir Bugün, Soyut Bir Yarın Uğruna Feda Edildi” Murat Belge
Bir hafta sonra ortopedi dersinde Murat geç geldi ve ben dersi dinlerken yanıma oturdu, ellerimi tuttu ve yüksek sesle “Ne diyeceksin bana! Ben dayanamıyorum artık. “Evet” mi “hayır” mı?”dedi. Hocamız Prof. Dr. Nişan dersi kesti; anlayışlı ve sevecen bir ses tonuyla bu “deli”kanlı ile beni sorunumuzu çözmemiz için dışarı gönderdi. Sonrasında okuldan çıktım, ilk gelen otobüse bindim, Murat’ta arkamdan geldi. Otobüste parayı Murat verdi, muavin bana “yenge” dedi. Ben çok kızdım tabii. Aklım “hayır” derken kalbim “evet” dememi istiyordu. Yaman bir çelişki! Kitapçıya girdik, birkaç kitap aldım. Bu esnada, Murat Belge’nin kitabından “Somut bir bugün, soyut bir yarın uğruna feda edildi” cümlesini gösterdi. Sonrasında da kararımı vermemde ve yaşam felsefemde bu sözün derin etkisi oldu. Tıp fakültesi bitmeden evlendik.
Askerde Eşime Çuvallar Dolusu Mektup Yazdım
O yıllarda ansızın konulan Mecburi hizmetle Nevşehir’e gittik. Ben hastane aciline, Murat ise “iriyarı” olduğu için cezaevine atandı! Cezaevi doktorluğu o yıllarda konulan bir kadroydu. Murat, Hakkari Şemdinli Derecik mevkiinde askere gitti, ben 4-5 aylık hamileydim. İran, Irak ve Türkiye sınırındaki bir dağın tepesindeki karakolda Jandarma komando olarak askerlik yaptı. Güneş harekat bölgesi ve çatışmaların en çok olduğu dönemdi. Yolu yok, telefonu yok ve tehlikeli bölge. Murat askerdeyken sabah, öğlen ve akşam mektup gönderdim. 3-4 ayda bir helikopterle çuval içerisinde pirinç, un gibi gıdalar giderken; bunlar da “Dr. Murat’ın mektupları” diye, çuvalla mektuplarım gidermiş.
Hamileliğimin çoğunda yalnızdım, doğumuma eşim 3 günlüğüne geldi ve hiç uyumadı. Nüfus dairesinde, canım oğluma en çok hangi isimle seslenmek istediğimi düşünüp, karar verdim; “Murat Can” ! Murat 18 ay sonrasında askerden döndüğünde, kucağımda bebeğimizle karşıladım.



Cezaevinde İşkenceye Karşı Mücadele!
Askerden dönen eşim, yine cezaevinde göreve başladı. Ancak o dönem cezaevinde çok farklı olaylarla karşılaştı. O dönem 12 Eylül sonrası, cezaevleri sağcı ve solcu birçok genç insanla doluydu. Bizzat başsavcı tarafından sakat kalmalarına neden olabilecek biçimde Şiddet uygulanan mahkumlara, işkenceyi belgeleyen rapor veren Murat’a ağır baskı uyguladılar. Saldırdılar. Olayların dışa yansımaması için baskı gördük. Ancak yine de yılmadık, mücadele ettik. Sonunda da şiddet olaylarının gündeme getirilmesini sağladık ve o kişiler yargılandı. Ceza aldılar. Böylece o dönemde işkenceye karşı çıkan, bu nedenle çok sıkıntı yaşayan ilk hekimlerden olduk. Türk Tabipler Birliği ve Birliğin o zamanki Başkanı Prof. Dr. Nusret Fişek bize çok destek verdi. Başsavcı, “böyle bir şey yok” derken, Fişek tarafından Bakanın masasına konulan raporlar ve filmlerle hesap sorulunca, kendi dövdüğü mahkumlarla ilgili olaya dava açmak zorunda kaldı. Gardiyanlar yargılandı, ceza aldılar. Bizlerde görevi kötüye kullanmaktan yargılandık. Beraat ettik. Murat’ın suçu darp ve işkence raporu vermek ve belinde kırık olan iki mahkumu hastaneye sevk etmekti (görevini yapmak), benim suçum ise raporları TTB aracılığıyla Bakan’a iletmekti. Zaten dava bu raporlar sayesinde açılmıştı. Çelişkiye bakar mısınız? O yıllarda, Nokta, Tempo Arena gibi dergilerde “Hekimlik Onuru’nu savunan Hekimler” olarak kapaktan haber olduk. Toplumsal destek ve hekimlerin desteği hep yanımızdaydı. 1989 yılında Dr. Cengiz Kılıç Tıp Ödülü ile İnsan Hakları ve Demokrasi Ödülü Murat Çobanoğlu’na verildi. Ödülü alırken “Sadece “hekim” olarak görevimi yaptım” dedi. Biz sadece mesleğini çok seven, onurunu koruyarak doğruyu yapan hekimlerdik. Bedeli bazen çok ağır olabiliyor.



Kamu Yönetimi ve Siyaset Bilimi Sınavı ile Tabip Odası Seçimleri Aynı Dönemdi
Kamu yönetimi ve siyaset bilimini okumaya bu yaşadıklarımdan sonra karar verdim. Türkiye Ortadoğu Amme İdaresi, TODAİE denilen kurumda “Kamu Yönetimi ve Siyaset Bilimi” mastır programına başvurmak üzere, ÖSS tarafından yapılan bir sınava girdim. Hekim olarak, sınava girmem için yasal bir engel yoktu, ancak “kazanamazsınız” dediler. Konular çok farklıydı. Aynı yıl içinde tabip odası seçimleri de vardı. On gün arayla sınava da girdim, seçimlere de katıldım. Sınavı ilk sıralarda kazandım. Ankara Tabip odası yönetim kurulu üyeliğine ve genel sekreterliğe seçildim.
Ankara Tabip Odasının En Genç ve İlk Kadın Genel Sekreteriyim
Nuriye Ortaylı ve Füsun Sayek ile birlikte TTB’nin ilk kadın komisyonunu kurduk, Beyaz yürüyüşü yaptık. Ben sıradan bir hekim olarak yaptıklarımla seçildim, hiçbir zaman ideolojik bir duruşum olmadı. En genç ve ilk kadın genel sekreter olarak, kızlık zarı kontrollerine karşı hekim tutumu ve TUS negatifler konularında aktif rol oynadım. TUS kazanamadıkları halde, yurt dışına gidip birkaç ay sonra ülkemize asistan olarak dönenenleri engelledik ve bu haksız durumun önüne geçtik. Oldukça aktif bir dönemdi.

Siyaset Bilimi ve Etik Çalışmalarım
Ben master yaparken eşim Beyin Cerrahisi asistanlığına başladı. O dönem Prof. Dr. Yaman Örs, “Tıp Etiği” kavramını ilk kez Türkiye’nin gündemine getirdi. Konuşmasını dinledikten sonra hekim kimliğimle var olabileceğim, hem de kamu yönetimi ve siyaset bilimi birikimimi birlikte kullanabileceğim alanın “Etik” olduğuna karar verdim. Hekimlik, bütün ilgi alanlarım ve felsefeyi buluşturan, bana en uygun alan diye düşündüm. Sınavlara girdim ve Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesinde Etik çalışmaya başladım. Tıp ve siyasaldan öğrendiklerimi, hekimlik deneyimim ve Tabip Odası Yönetimindeki birikimimi birlikte yoğurdum ve yepyeni bakış açıları kazandım. Ayrıca, Kamu Yönetimi ve Siyaset Bilimi uzmanlığını dereceyle bitirenler arasından seçilerek, Almanya’nın Berlin Eyaleti İçişleri Bakanı tarafından, Almanya’nın yerel yönetimlerini incelemek üzere burslu olarak davet edildim. Berlin Duvarı yeni yıkıldığı için bugünün Berlin’inden farklı, iki Berlin’i birlikte görebileceğim özel bir dönemdi.
Gazi’de WHO, WMA, MSIC’in önerdiği eğitimle uyumlu; Evrensel Tıp Etiği Eğitimi
Başkent Üniversitesi ve Gazi Üniversitesi’nde Tıp Etiği ve Tıp Tarihi Anabilim Dalı’nın kuruculuğunu yaptım. Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesinde şu anda verdiğimiz etik eğitimi WHO, WMA, MSIC’in önerdiği eğitim biçimiyle uyumlu, evrensel standartlarda bir tıp etiği eğitimidir. Dönem1,2,3 ve Dönem dörtlerde 1 yıla yayılan staj dersi var.



“Toplumsal Dinamikleri Harekete Geçiren Kadın”
Human Rights Watch 1993 dünya raporunda hakkımda “Toplumsal dinamikleri harekete geçiren kadın” diye söz eder. Kadına desteği olan insanlardanım. Bir hastane başhekimi 17 yaşındaki bir hemşireyi makamında tokatlıyor. Olayı duyan eşim ve arkadaşları, şiddet olayına karşı hastanede gösteri yaptı. Bende bu olay ile ilgili tarafsızlık ilkesi gereği karışmadıklarını söyleyen kesimlere yönelik “Tarafsızlık” üzerine bir yazı yazdım. “Tokatlanan güçsüz bir kişi var ve bu durumda susmak zaten güçlü tarafı seçmektir”. Eşitler arasında tarafsız kalınır. Bir taraf çok güçlüyken, diğer taraf zayıfsa bu durumda tarafsız kalınamaz.
Gazi Üniversitesi Tıp Etiği ve Tıp Tarihi AD Başkanlığımın yanı sıra Gazi Üniversitesi Kadın Sorunları Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürlüğü dönemi kadın hakları konusunda akademik ve aktivist kimliğimin buluştuğu bir görev olmuştur. Sayısız önemli etkinlik ve Türkiye’de ilk kez Gazi Tıp Fakültesi’nde, Özerk yapıda kurulan “Kadına Yönelik Şiddeti Önleme Birimi” o dönemde yaşama geçmiştir.


Hayatımın Sac Ayağı
Hayatımı oluşturan önemli öğeleri sac ayağına benzetirim. Bunlar; ailem, işim ve spordur. En güç koşullarda bile ailemi ihmal etmedim. Sorunları aşmak için, sevgiyle bakmak gerekiyor. Evimin kapısından girdiğim anda işteki güncel sorunlardan arınırım, şarteli kapatırım. Yemeğimi kendim yaparım. Murat, sevgi dolu ve pozitif olmasaydı bunları başaramazdım. Ailemle birlikte olduğum zaman net olarak onlarla birlikteyimdir. Eşim ve oğlum yattıktan sonra çalışırım. İşimde yaşadıklarımı evime yansıtmam. Oğlumun her şeyiyle ben ilgilendim. “İnsanın hırsı ve aklı belli bir dengede olmalıdır. Hırsı aklının bir milim bile ötesindeyse bedeli çok ağır olur” sözü benim için çok etkili olmuştur. İnsanın hırsı motive edici güçtür. Dengeyi iyi kurmak gerekir. Arada “mavi fırtına” kavgalar yaşansa da hep çok sevdiğim ilk askımla evlenmek ve oğlumun varlığı mutluluğumdur. Her haliyle çok sevdiğim ama sıra dışı ulusal ve uluslararası başarılarıyla defalarca tescillenen zekasıyla oğlumun annesi olmaktan gurur duyuyorum. Şu anda Oğlum da Carnegie Mellon Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği ve Pittsburg Tıp Fakültesinin ortak doktora programında, tam burslu “ilaç tasarımı” üzerine çalışıyor ve yine dönem birincisi oldu. Henüz 23 yaşında ve yayına kabul edilen 4 SCI makalesi var.
Sporun Mücadeleci Yapıma Büyük Etkisi Oldu
Sporda lisanslı olarak, atletizmde üniversiteler arası müsabakalarda ikinciliğim var. Judoyu eşim sevdiği için başladım. Judo da eşim, oğlum ve benim derecelerimiz vardır. Lisanslı dağcıyım. Dağcılık azim ve kararlılığımı oluşturmada çok etkili olmuştur. Dağa tırmanırken yola asfalt dökmüyorlar, zirveye giden yola tırmanmak gerekiyor. Dağcılık, hekimlik gibi hata affetmez, bazen sizin hatanız olmasa da koşullar nedeniyle çok güç anlar yaşayabilirsiniz. Bu anlarda bazen, “Ne işim var burada” diye düşünürüm sonra zirveye ulaştığımda, uzaklara bakıp, o sessizlikte, “başarmanın sadeleştiği durumda” ama gururla; güven içinde evde oturan TV izleyen insanların yasayamadığı çok özel anlar yasadığımı düşünürüm. Tırmanırken zirveye ulaşacak yolda engellere değil, zirveye kilitlenirim “go for it!” derim. Dağcılık, çok sevdiğim felsefe alanına ilgimi boyutlandıran katkılar sunmuştur. Ayrıca, Kayağı 15 yaşındayken, Uludağ’da 1 günde öğrenip, hocamı şaşırtmıştım.


Datça’da Etiğin Doğduğu Yerde “Etik Akademisi” Kuracağım
Datça’da bahçe içerisinde taş bir binada “Etik Akademisi” kurma hayalim var. Hekimliğin meslek olarak doğup, geliştiği ve felsefenin anayurdu olan bu topraklarda nar ve portakal ağaçları içerisinde bir akademi kuracağım.


“Ben Öğrencilerime Güveniyorum”
Hayatımda beni çok duygulandıran ve iyi ki bu işi yapıyorum dediğim iki olay var. Birisi, Toplumsal Etik Derneği tarafından TÜBA’nın kurucusu Dünyaca ünlü bilim kadını Prof. Dr. Ayhan Çavdar’ın elinden “Türkiye Etik Ödülü”nü almamdır. Diğeri ise, öğrencilerimden gelen geri bildirimlerdir. Sadece Türkçe Tıp Öğrencilerime yılda 260 saat ders veririm. İngilizce Tıp ve Doktora derslerimi saymıyorum bile; yine çok yoğun sabahtan akşama aralıksız çalıştığım bir gün, dersten geldim ve “Neden bu kadar çalışıyorum, kimse farkında bile değil” diye düşündüm. Masamda mesaisi bittiği için çıkan sekreterimin bıraktığı, öğrenci geri bildirimleri zarfını gördüm. 200 kişilik sınıftan, 150 tane bana özel yazılmış görüşün olduğu zarfı açtığımda o kadar güzel sözlerle karşılaştım ki gözlerim doldu. Çok iyi bir iş yaptığımı anladım. Beni gururlandıran mutluluklar öğrencilerimin başarılarıdır. En büyük başarım, geleceğin “iyi hekimleri” öğrencilerimdir.


Bir Yaşama Birkaç Hayat Sığdırmak
Hedeflerimi önce kafamda belirlerim, insanların ne dediğini dinlemem sonunda da yaparım. Özgüven çok önemlidir. ABD’de ders verdim, oradaki öğrencilerle buradaki öğrencilerim arasında gözlemlediğim en temel farklardan birisi; burada tıp öğrencileri çok zeki, oradaki öğrencilerin ise özgüveni çok yüksek. Buradaki öğrencilerin özgüvenini yükseltmemiz gerekiyor. Şu anda Gazi Tıp Fakültesi’nde çok iyi bir tıp etiği eğitimi verilmesi için uğraşıyoruz. Tıp fakültesine ilk geldiğim dönem, 4. sınıfların derslerine ilk girdiğimde, bildikleri soruları bile yanıtlamaktaki çekingenliklerinin nedenini sorduğumda; bir ders önce bir hoca tarafından kendilerine “saksı kafalılar” denildiğini söylediler. İşte öğrencilerin özgüveninin yok olmasına neden olan bir örnek. Bir tıp hocasının meslektaşlarına hitabı acı ama gerçek. Onların her biri geleceğin hekimleri ve çok değerliler. Öğrencilerime karşı etiği öğretme sorumluluğum ve sevgi bağım vardır. Sizin yarışınız birbirinizle değil, kendinizin rakibisiniz derim. Ayrıca dakik olmaya özen gösteririm. Yoksa bir yaşama birkaç hayat sığdıramazdım. Yaşamayı, üretmeyi ve hayatı seviyorum. Hayatı dolu dolu yaşıyorum.


Tıp Etiği Alanında 4 Kitap Yazdım
Kitaplarımla ve öğrencilerimle iz bırakmak istiyorum. “Söz uçar yazı kalır”, Hekimliğimin ilk gününden bu yana (kamu yönetimi alanıyla birlikte) toplam 811 konferansta konuşma yaptım. Ancak kitaplarımın benim için ayrı bir yeri vardır. “Tıp Etiği”, “Kuramsal ve Uygulamalı Tıp Etiği” ve yakın zamanda çıkacak olan “Biyoetik – Biyopolitikalar” isimli kitaplarım benim en güzel hazinelerim. Ayrıca, 21 kitap bölümü yazdım. Bir de Editörlüğünü yaptıklarımdan ve yine hemen tükenen “Etik Kurullar” kitabını önemsiyorum.


Tarhun Otu ve Faydalarına İnanırım
Hititler zamanında, fırtına tanrısının “kutsal otu” olarak bilinen “Tarhun otu”nu, taze ya da kuru olarak çok severim ve yemeklerimde kullanırım. “French Taragon” denilen, Ankara ve Antep’te yetişen, tıbbi bitkilerde de birçok yararı bilinen bir bitki. Bir de kefir yoğurdunun yararına çok inanıyorum. Yakın çevreme yemeleri için mayasını dağıtarak yaptırıyorum. Dünya mutfakları ilgimi çeker. Pek çok ülkenin mutfağını yerinde tattım ama Antep Mutfağı Favorimdir. Yemek yapmayı, yeni tatlar yaratmayı severim. Ekşi ve tatlı kuru meyvelerle tatlandırılan geleneksel Osmanlı yemeklerini günümüze uyarlamayı seviyorum. Portakal kabuğu ile tatlandırılmış bonfile çok hoş bir lezzet oluşturuyor. Ekşi ve tatlıyı özlerini koruyan biçimde aynı yemekte birlikte tatmayı seviyorum
Hayatımda iz bırakan kitap, film ve müzikler vardır
Tüm uğraşlarımı ve hayatımdaki her şeyi seviyorum. Okumaktan zevk aldığım Nikos Kazancakis’in yazdığı “Zorba”, Richard Bach’in “Martı”, Platon’un “Diyaloglar” ve “Devlet”, Hans Reıchenbach’ın “Bilimsel Felsefenin Doğuşu”, Dr. Frank Vertosick’in “Beynine Bir Kez Hava Değmeye Görsün” ve Balzac’ın “Iki yeni Gelin” isimli kitapları beni etkileyen yapıtlardır. “Hair Musical-Bırak Güneş İçeri Girsin” ve “Hayat güzeldir” filmleri hayatımda iz bırakmıştır. Müzikte de klasik caz dinlemeyi severim, Sting ve Leman Sam’ ı çok beğenirim.”

Yorumlar

necati ekmekcioglu dedi ki…
Nesrin Hanım,
Çok etkilendiyiciydi. Basarılarınızın devamını diliyorum...
Bir eksik kalmış, göz ardı edilmeyecek bir yönünüz de muhtaç çocuklar konusunda yaptığınız sosyal çalışmalarınız...
Datça' daki Etik Akademisinde bir arada olabilmek dileğimle, sevgi ve saygılarımı sunuyorum.
Necati Ekmekçioğlu
Unknown dedi ki…
Nesrin Hanım,

Ilginc yaşam öykünüz ne kadar guzel. Yazınızı okuyunca yakın çevremizdeki arkadaslarımızın yaptıklarının per farkında olmadığımı anladım. Birbirimize zaman ayırmadığımızı, yaptıklarımızı takdir etmediğimizi farkettim.

Bilim Ütopya Kooperatifi, Elektrik Mühendisleri Odası ve Ortadoğu Öğretim Elemanları Derneği tarafından verilmekte olan "Serhat Özyar Yılın Genç Bilim İnsanı" ödüllerinin seçici kurulunda birlikte görev yapıyoruz. Hem akademik hem toplumsal alanda yaptığınız muhteşem katkılarınızdan dolayı size en samimi takdirlerimi iletmek isterim.

Ali Gökmen
Ortadoğu Öğreetim Elemanları Derneği Başkanı
Çiğdem Şimşek dedi ki…
Sayın Nesrin Çobanoğlu,

Kurulduğumuz 2005 yılından bu yana HIV/AIDS ile yaşayan kişilere yönelik destek hizmetleri, savunuculuk ve farkındalık alanında çalışmalar yürüten Pozitif Yaşam Derneği olarak; Tıp alanında etik yakşaşımın her zaman önemine ve gerekliliğine inandık.

Bu alanda yürüttüğünüz değerli çalışmalarınızı ve göstermiş olduğunuz duyarlılık için sizi yürekten kutluyoruz.

Çiğdem Şimşek
Pozitif Yaşam Derneği
İletişim Sorumlusu
Tarık ÖDEN dedi ki…
> Nesrin Hocam merhaba;

Dergideki yazıları büyük bir zevkle okudum.
Hayata bu kadar sıkı sarılmak, hemde hayatın hiçbir alanını ihmal etmeden, hiç boşluk bırakmadan, başarıdan başarıya koşmak, sadece kendiniz için değil, bilim dünyası için, sevdikleriniz için,
öğrencileriniz için, korunmaya muhtaç olanlar için,
karartma uygulayanları ayuka çıkarmak için, uğruna mucadele verdiğiniz doğrularuları yüceltmek için, olağanüstü bir dinamizm sergiliyorsunuz.
Sizi candan kutluyorum, çok gururlandım.
İyiki sizi tanımışım.
Saygılarımla.

Tarık ÖDEN
EMO 41.Dönem Bşk.Yrd
Unknown dedi ki…
Nesrin Hocam,

Siz benim hayatımda dönüm noktası oldunuz. 2003 yılında iyi ki dersiniz "Çevre-Etik-Yönetim" i almışım. Sizin öğrenciniz olduğum için ne kadar şanslı olduğumu biliyorum..
Hayatıma yön vermemde yanımda olduğunuz, her düştüğümde elimden tuttuğunuz ve beni başta akademik hayat olmak üzere her anlamda sonsuz desteklediğiniz için çok teşekkür ederim..

İlke Bezen Aydogdu
Unknown dedi ki…
Nesrin Hocam,

Müthiş bir yazı, soluksuz okudum. Sizin öğrenciniz olmaktan büyük onur duyuyorum.
Saygılarımla
Güzin Yasemin Tunçay
Adsız dedi ki…
Sevgili Nesrin Hanım;
Yaşımız ilerledikçe hendimizde ve yakın çevremizde yaşadığımız sağlık sıkıntıları döneminde bu derece yardımcı olacak öğretici ve yol gösterici bilgilendirmeye sahip olmak bir şans.

İnsanın yaşı ne olursa olsun yaşamınızla aileniz bireylerinin başarısı ve fedakarlıkları bizlere gurur vermekte ve bu Ülkenin iftihar edeceği İnsan örneklerinin sayısının artmasını canı gönülden arzulamaktayız.
Yukarıda arkadaşınızın e-posta adresi sorusu vardı hayatta en önem verdiğim arkadaşımın adresini yazdım. Yani hayat arkadaşımın. Kardeşçe sevgi ve saygılarımı sunar başarılarınızın devamını dilerim. Sevgiyle kalın... S. Halit SUNGUR
Unknown dedi ki…
Saygıdeğer Hocam;
Başarılarla dolu hayat hikayenizin kısa bir özeti olan söyleşiyi büyük bir zevkle ve bir kez daha öğrenciniz olarak sizinle birlikte çalışmaktan gurur duyarak okudum. Bundan sonraki hayatınızın da ailenizle birlikte,mutluluklarla dolu olmasını diler, saygılar sunarım.
Turan ERGÜN
Adsız dedi ki…
sevgili hocam, bu yazıyı okuduktan sonra sizi daha yakınan tanıdım ve size olan hayranlığım bir kez daha arttı.hayat boyu başarılarınızın devamını diliyorum.bizlere çok iyi bir örneksiniz.sevgilerimle.
zeliha coskun
egemege dedi ki…
Hocam, hepimize ışık saçan, örnek bir insansınız; sizinle tanışmış, öğrenciniz olmuş ve beraber makale yazmış olmaktan dolayı mutlu ve gururluyum, teşekkürler, sevgiler.
Ege Yıldırım.
Jamal dedi ki…
Degerli Nesrin hocam,

Sizin gibi degerli bir bilim adamiyla ayni devirde yasamak bile buyuk bir mutluluk kaynagidir. Yazinizi buyuk bir keyifle, bir roman tadinda okudum. Basarilarinizin mutemadi olmasini temenni ederim.

Saygiyla,
Jamal Musayev.
Unknown dedi ki…
Sevgili Nesrin Hanım,

Sizin hakkınızdaki yazıyı büyük bir zevkle okudum.
Hayatı çözmüş ve doğruyu uygulamış örnek bir insan, örnek bir kadınsınız. Hayatın BÜTÜN PAREMETLERİNDE gereğini yerine getirmiş sadece kendiniz için değil, bilim dünyası ve kadınlar için, sevdikleriniz için,
öğrencileriniz için, korunmaya muhtaç olanlar için....

Başarılarınızın , hizmetlerinizin artarak devam edeceği inancı ile sizi candan kutluyorum.

Prof.Dr.H.Gonca COŞKUN
Adsız dedi ki…
Sevgili Nesrin Hanım
Çalışmalarınızın devamını diliyorum. İnsanlık sizin gibi bilim insanları sayesinde geleceğe emin adımlarla ilerliyor.Arkadaşınız olmaktan gurur,sevinç ve mutluluk duyuyorum.Sevgiler.
Sibel Akıncı-Fethiye
Sibel Gazi dedi ki…
SAYIN NESRIN COBANOGLU HOCAM

Sibel Gazi
22.02.2011
Hamburg


Fizik bakımından renk, türlü titreşimde ışık dalgalarından ibarettir. Bu ışık - renk dalgaları değişik uzunluktadırlar. Renk, gözümüz ile yakaladigimiz bir ışık tesiridir. Diger bir deyisle, renk anlamı; ışık, göz ve beyinle idrak edilmektedir. Elbette, yalnizca görsel düzeyde kalmaz; insan üzerinde cesitli psikolojik etkiler uyandiran duygudur renk..

Hayatta bazi insanlarin kendisine ait rengi olduguna inanirim. Nesrin hoca da bu nadide insanlardan biridir.. Evet, Nesrin Hocamin kendisi bir renktir. İnsan sesinin ciplak gözle görülememesi gibi, bu rengi de göremezsiniz ama hocami taniyinca iliklerinize kadar bu enerjiyi, bu isigi hissedersiniz..

Özellikle, Nesrin Hocadan ders alan sansli ögrenciler, eminim, hocanin yaydigi isikla, tasidigi renkle neyi demek istedigimi cok iyi anlarlar.. Her bir ögrencisine, her insana özel oldugunu, degerli oldugunu hissettirir. Daha birinci siniftaki ögrencilerine öyle özenli davranir ki, o ögrencilerin, kendilerine olan güvenleri azsa bile artar. Nesrin Hoca, ona güvendigine göre, bu güvene layik olmak gerekir..

Kendi deneyimim olan doktora derslerimizde Nesrin Hocam, herhangi bir özgün yorumu aninda yakalar, asla iskalamazdi. Derin bilgi birikimine, ünvanina yaslanarak, ögrencilerinin düsündüklerine yeterli önemi vermeyen hocalardan degildir. Her farkli düsünceden beslenmeye, kendisi dahil hepimizin düsünce kanallarini özgürce acmaya tesvik eder. Sablonlari yoktur, ama prensipler ve ilkelerden taviz de yoktur.

Aslinda Nesrin hocamin yakaladigi sadece yorumlarimiz degildir. O, ögrencisinin bir anlik hüzünlü bakisindan ya da sesinin tonundan, dile getiremedigi o günkü psikolojisini de anlar. Güvendigi ögrencisinin sonuna kadar arkasindadir ve onun ders disindaki sorunlarini bile bazen hoca, bazen abla, bazen dost olarak paylasabilir. Dahasi, cözüm icin bazen kendinizde bulamadiginiz güveni, enerjiyi aktarir. Cok öz söylersem, Nesrin Hocamin yanindaki insan bir ruh yükselmesi yasar..



Nesrin Hoca hayattaki durusu ile ideal alinacak bir portredir. Ancak, pek cok basarili, birikimli insandan , Nesrin Hocami, daha farkli kilan niteligi, insanlarda iz birakan yönünü, aura ile aciklayabilir miyim? Bunun hakkini teslim etmekle beraber ben daha baska bir yönünün altini cizmek istiyorum.

Nesrin hocamla birebir konusurken veya onu bir konferansta dinlerken, isil isil yanan gözlerinden, gülüsünden, vücut dilinden, ses tonundan size gecen samimiyete duydugunuz sonsuz güven ve teslimiyet.. Karsinizdaki onca derya birikimli, hayat deneyimi olan, yüzlerce konferansa, kitaplara imza atmis biri mi, henüz hayatin hic bir kötülügüyle tanismamis bir kiz cocugunun naifligi ile sizi merakla, ilgiyle dinleyen biri mi? Siz farkina varmadan veya sasirarak, bu ikilem arasinda gidip, gelirken bile hocam size bisey katmistir zaten...

Onun karsisindakine iyilik degeri asilamak icin ve her konuda yardimci olmak icin gösterdigi yogun cabada hic bir zorlanma, yapmaciklik bulamazsiniz. Yagmurun yagisi gibi dogaldir, bir insana emek vermek onun icin. Bu insan ister söför olsun, ister vali hic farketmez.. Bu kadar duru bir iyiniyet ise daima kazanir.. Nesrin Hocama sonsuz sevgi ve saygilarimla...

Sibel Gazi
22.02.2011
Hamburg
Adsız dedi ki…
Nesrin hocam
Hayatinizdan ve kisiliginizden cok etkilendim. Ozellikle ozguvenle ilgili soyledikleriniz beni harekete gecmeye itti.
Dersinizse en sevdigimiz drs olma ozelligini hep koruyor.hersey icin tesekkurler.
Adsız dedi ki…
Harika!..
Murat Yıldız dedi ki…
Işık her zaman aydınlatmayabilir. Doğru zamanda ve doğru açıda gelmezse gözünüzü kapatırsınız ve dünyanız kararır.
Bazı ışıklar da vardır ki size göz kapaklarınızı nasıl kullanacağınızı ve hayata ışığı nasıl sunacağınızı da anlatır.
Bizler onun öğrencileri olarak ayın diğer tarafını görecek aydınlanmaya sahibiz.

Murat Yıldız
Adsız dedi ki…
ESRA ÖZ'u

Bu guzel calışması Icin yürekten kutluyorum.

Prof. Dr. Nesrin Cobanoglu Hoca'nin
"Hocam, siz bizim Işık saçan cicegimizsiniz" diyen doktora ogrencilerine katılıyorum .
Her zaman ışığıyla aydınlanmak dileğiyle,
Saygılar

Av. Nedime Gün
Handan dedi ki…
Sayın Nesrin hanımla ilgili hazırlamış olduğunuz röportajını adeta soluksuz okudum.Ülkemizde hala bilim insanlarının olması ve bu konuda çalışan insanlar olması gurur verici.Dİlerdim ki böyle bir hocamızla çalışma imkanımız olsun.Hocamın 23 yaşındaki oğlunun başarıları da ayrıca gurur verici.Hem kendisini hem eşini hemde oğlunu başarılarından dolayı tebrik ediyorum.
Handan Karahan
Adsız dedi ki…
Sevgili Nesrin Çobanoğlu,

Sizi 21-22 Eylül'deki Ankara'da gerçekleşen Uluslararası ETİK panelinizdeki sunumuzda izleyip,yanınıza gelerek tebrik eden adaşınızım..Sizi paneliniz sırasında oturduğum yerin kötü olması sebebiyle yüzünüzü görmediğim halde hayranlıkla gözlemledim..İnternetten yaptığınız söyleşide ise hayat görüşünüz,çalışma ve öğrenme aşkınız,aileye verdiğiniz değer,öğrencilerinize duyduğunuz güven,
başarılarınızı okudukça sizi tanımadan hayran oldum..

Ben İzmir'de 2005 yılından beri kendi ofisimde Mali Müşavirlik yapıyorum.Evliyim ve 17 yaşında üniversiteye hazırlanan bir kızım var..Kızıma sizi anlattım..Ortak ismi paylaşmaktan gurur duyduğum
başarılı,idealist,konuşmasını zevkle ve bir o kadar da bilgilenerek izlediğim Nesrin ÇOBANOĞLU'nu anlattım..Kadın başarısını görüp gururlandım.Sizler gibi güzel insanları tanımak ne güzel..

Yüzünüzdeki gülümsemenizin ve saçtığınız ışığın dai ma size ve sevdiklerinize en güzel an'ları yaşatması dileklerimle...

Nesrin İLKUTLAV
Adsız dedi ki…
Sevgili Nesrin Hanım
Çalışmalarınızın devamını diliyorum. İnsanlık sizin gibi bilim insanları sayesinde geleceğe emin adımlarla ilerliyor.Arkadaşınız olmaktan gurur,sevinç ve mutluluk duyuyorum..Sizinle Bartında yaptığımız eğitimde bir harikaydı her zaman sevgiyle konuşuyoruz sevgiler saygılar Mualla ALAÇAM
Adsız dedi ki…
Çok renkli, Işıl Işıl bir bilim insanı kendisini dinlerken sözlerinin derinligine, izlerken güzelliğine kapılmamak mümkün değil !
Unknown dedi ki…
Nesrin hanım bugün ilk defa konferansıniza katıldım verdiğiniz örnekler ve değindiğiniz konular toplumun bilinçlenmesi açısından çok yararlı bir konferansti teşekkür ederim...

Bu blogdaki popüler yayınlar

DOKTOR EŞİ OLMAK!

Sağlık sisteminde yapılan değişikliklerle ilgili hekimlerin yaşadığı mesleki sorunlar gündeme gelirken evlerinde bu durumun yansımaları konuşulmuyor. Evlilik ve Aile Danışmanı Psikolog İlkim Öz ve farklı hekimlerin eşleriyle konuşarak Sağlık Dergisi’nde daha önce ele alınmamış bir konuyu gündeme taşıyoruz. Performans sistemi, Tam Gün uygulaması gibi sağlık çalışanlarının meslekleri ile ilgili sorunlarının sık sık gündeme geldiği şu günlerde, bu durumun özel hayatlarına nasıl yansıdığını araştırdık. Doktorların işlerinde yaşadığı sorunlarını yakından bilen eşleri bu durum hakkında ne diyor. Bu zamana kadar değinilmemiş bir konu olan “doktor eşi olmak” ve sorunlarla uğraşırken nelerin olduğunu öncelikle farklı meslek gruplarından doktor eşlerine sorduk. Sonrasında da Evlilik ve Aile Danışmanı Psikolog İlkim Öz ile konuyu değerlendirdik. Tiyatro Sanatçısı ve Doktor Evliliği Görüştüğümüz ilk doktor eşi tiyatro sanatçısı İpek Çeken Önal, Prof. Dr. Zülküf Önal ile evli. İpek Hanım, eşiyle he

TIBBIN DUAYENLERİ SARUHAN ÇEKİRGE

Hacettepe Üniversitesi Hastaneleri Girişimsel Nöroradyoloji bölümü kendi alanında dünyanın en tepesindeki birkaç merkezden biri olarak kabul ediliyor. Bu alanda birçok ilke imza atan Prof. Dr. Saruhan Çekirge, bu merkezin hikâyesini Sağlık Dergisi Yazı İşleri Müdürü Esra Öz’e anlattı. 2000 yılında TÜBİTAK Bilim Adamı Teşvik Ödülü’nü ve 2001’de Hacettepe Üniversitesi Bilim Teşvik Ödülü’nü alan Prof. Dr. Saruhan Çekirge, “Ünitemizde beyin damar hastalıklarının noninvazif tedavisinde geliştirilen tedavi teknikleri, bu merkezi dünyanın en iyisi olarak kabul ederek, özellikle son 10 yılda dünyanın pek çok ülkesindeki önemli tıp merkezlerinden Ankara’ya gelen, uzman doktorlara eğitim veren bir yapıya dönüştürdü” dedi. Kendi tıp alanında yarattığı gelişmeler devrimsel olarak nitelendirilen Prof Dr Saruhan Çekirge, Prof Dr Işıl Saatci, Doç Dr Kıvılcım Yavuz ve Doç Dr Serdar Geyik’ten kurulu bu ekip tarafından geliştirilen tedavi metotları, tüm dünyadaki hekimler tarafında da yay

TIBBIN DUAYENLERİ: HASAN BİRİ

Yüz üzerinde yayını bulunan kısa bir süre önce Koru Hastanesi’ni açan ve devamında uluslararası alanda başarılara imza atacak üniversite kurmayı hedefleyen Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı Öğretim üyesi Prof. Dr. Hasan Biri, iletişimle birlikte sosyal sorumluluk projeleri düzenlemesinin yaşam felsefesi haline gelişini ve hayatını Sağlık Dergisi Yazı İşleri Müdürü Esra Öz’e anlattı. “İyi hekim iyi empati yapan hekimdir” sözüyle hekimlik mesleğinin doğru iletişimden geçtiğini kaydeden Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı Öğretim üyesi Prof. Dr. Hasan Biri, Akademik ve etik kurallarla çalışan Koru Hastanesi’nin ileride uluslararası başarılara imza atacak üniversite olacağını belirtti. Prof. Dr. Biri, tıptaki her türlü gelişmeyi takip ederek, sağlık sektörünün ihtiyaçlarını gören ve bu ihtiyaçlar doğrultusunda gerçekçi politikalarla büyümeyi hedefleyen bir sağlık kuruluşu olmayı hedeflediklerini söyledi. Kendi ağzından hayatını ve çalışmalarını dile ge