Ana içeriğe atla

TIBBIN DUAYENLERİ: PINAR AYDIN O’DWYER

Uluslararası derneklerde üste düzey görev alan, 100’ün üzerinde konferans veren, işini farklı branşlarla birleştiren, 24 kitabı olan, flüt, viyolonsel ve piyano çalan, Türkiye’nin ilk oftalmolog kökenli Nöro-oftalmoloğu ünvanını taşıyan Prof. Dr. Pınar Aydın, gözle sanatın buluştuğu resim ve fotoğraf koleksiyonlarını, bale tutkusunu ve hayatını Sağlık Dergisi Yazı İşleri Müdürü Esra Öz’e anlattı.

Avrupa Nöro-oftalmoloji Birliği (EUNOS), Avrupa Göz Araştırmaları Birliği (EVER) ve Uluslararası Göz Birliği (ICO) yürütmekurulunda ülkemizi başarıyla temsil eden Prof. Dr. Pınar Aydın, Nöro-oftalmoloji alanında doktora yapan ilk oftalmolog olma özelliğine sahip. Farklı branşları birbirinin içerisinde sentezlemesini, sanat tutkusunun tıp ile buluşmasını Sağlık Dergisi’ne anlatan Prof. Dr. Aydın, “Bugünün işini yarına bırakma. Yarının işini mümkünse bugün yap!” diyor. Farklı kültürlere olan ilgisini, resim tutkusunu ve yaptığı tüm çalışmaları makale ya da resitallerle sunma zevkini ifade eden Prof. Dr. Aydın, şu günlerde bir Bale kitabı yazıyor. Kendi ağzından çok yönlü başarılarını, hayatını ve çalışmalarını dile getiren Prof. Dr. Aydın şunları anlattı: “Müzisyen bir aileden geliyorum. Annem piyanist, babam opera rejisörü ve tenordur. Sanat ortamında büyüdüm. Tek çocuk olduğum için annem ve babam resitaldeyse ben ansiklopedileri baştan sona okurdum. Anneannem ve dedem öğretmendi, sanata ve yeniliklere açıktılar. Ben 3-4 yaşlarındayken ninem kamerasıyla film çekerdi, teybe, şiir okutur ve şarkı söyletirdi.

İlk Kitabı Anaokulunda “Çocukları tanımak”
İsmet Paşa Kız Enstitüsü’nün anaokulu bir araştırma okuluydu. Orada bizim üzerimizde araştırma yaptılar ve “Çocukları tanımak” isimli kitabı yayınlandılar. Kapağına da benim bir fotoğrafımı kullanmışlar. Küçük bir kızın paltosunu ilikliyorum. Sonradan o kızın tıp fakültesinden sınıf arkadaşım olduğunu anladık, hatta o da göz doktoru oldu.

Bugünün işini yarına bırakma. Yarının işini mümkünse bugün yap!
Ankara Özel Tevfik Fikret Okulunda, orta ve liseyi okudum. Ben hiçbir zaman sınıf birincisi olmadım ancak notlarım iyiydi. Dördüncülükle mezun olduğumu geçen sene bir öğretmenimden öğrendim. Derste öğrenirdim. Derslerimi zamanında yapardım. “Bugünün işini yarına bırakma. Yarının işini mümkünse bugün yap!” diye düşünürüm. O dönem Fransızcayı öğrendim ve çok sevdim. Tercüme konusuna ilgim vardı, Hariciyecilik benim için idealdi. Lise 1’de Fransız mektup arkadaşım vardı, Fransa’ya onu ziyarete gittim. Yabancı ülkeleri gezmeyi sevdim. Lise son sınıfta Amerika’ya gittim. O dönem bale ile ilgili konservatuara mı gideyim diye düşündüm. Yazı yazmayı seviyordum, gazeteci olmayı istiyordum. Mitoloji ve arkeoloji sevdiğim için Arkeolog olmayı istedim. Ancak amcam doktordu ve ben ona hayrandım. Sonunda hekimlik mesleğini seçtim. Aslında psikiyatrist olmak için tıp fakültesine girdim.

Tıp Fakültesi Yıllarında Bale Yaptım, Flüt ve Piyano Çalmasını Öğrendim
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesini kazandım. Sadece ders çalışmadım, sosyal etkinliklere katıldım. Tıp zor, yorucu, pratiğe dayalı bir iştir. Her gelen hasta aynı şikâyetle gelebiliyor. Bu nedenle içimizdekileri yenilememiz gerekiyor. Kendimi tazelememiz gerekir. Derslerin yanı sıra flüt çalmasını öğrendim, fransızca çeviri çalışmalarına devam ettim.


“Hiçbir Zaman Fazla Süslü Olmadım”
Ben aşırı bakımlı değilimdir. Fakültedeki hocam, “Her doktor kendisini düzenli ve güzelleştirmiş olarak hastasının karşısına çıkmalı” diye öğretti. Bu nedenle her zaman düzgün giyinmeye çalıştım ancak hiçbir zaman fazla süslü olmadım.

Histoloji Dersinde Doku Slaytlarını Manzaralara Benzetirdim
Birinci sınıfta histoloji dersinde doku ve hücre slaytları gösterilirdi. Ben onları hep manzara, insanlar veya güneş gibi görürdüm. Onları hücre olarak algılamam zaman aldı. Hayal dünyamın geniş olması bana zaman zaman sorun çıkarttı. Histolojideki hücrelerin, hücre olarak zihnime yerleşmesi ancak bir süre sonra olabildi. O nedenle birinci sınıfta ikmale kaldım, sonrasında hiç kalmadım.
Ancak Fransızca bildiğim için Latince kökenli kelimeler bana anlam ifade etti. Örneğin başkaları “anterior” kelimesini ezberlerken, benim için anterior, zaten ön demekti.

Birinci Sınıfta Hastanede Hemşire Yamağı Gibi Çalıştım
Birinci sınıfta işi farklı sevmeye başladım. O dönem “Hekimler” diye bir kitap okumuştum. O kitapla birlikte hastanede neler yapıldığını öğrendim. Çanakkale Devlet Hastanesinde birinci sınıfı bitirdiğim sene çalışmaya başladım. Genel cerrah ve ürologlar bana çok yardım ettiler. Ameliyatlara girdim, ilk ameliyata girdiğimde bayıldım. Çünkü cüce bir kadın sezaryen oluyordu ve evli değildi, çok da kanaması oldu. Ben orada hemşire yamağı gibi çalıştım. Kış aylarında Sigorta Hastanesinde çalışmaya başladım. Genel cerrahi bölümünde küçük ameliyatlar yaptım.
Zor Bir Karar Vermem Gerektiğinde Bir Adım Geri Gidip Tekrar Düşünmeyi Öğrendim
Gece hastanenin durgun halini ve nöbete kalmayı severim. Genel cerrahi stajında kalmak isteyenler olduğunda ben hep kalanlardandım. O dönem hafızama yerleşmiş ameliyat ve doktor manzaraları var. Zor bir karar vermem gerektiğinde bir adım geri gidip tekrar düşünmeyi öğrendim.

Okulu Bitirmeden Önce Birçok Bölümde Staj Yaptım ve Bu Çalışma Karar Vermemde Etkili Oldu
Fakülte bittiğinde benim dönemimde TUS yoktu, tanışıklık faktörü egemendi. Kadın doğumcu olmak istiyordum. At sırtında köy köy dolaşıp, kadınlara yardım edecektim. Bu nedenle çok sayıda doğum yaptırdım. Ancak kendimde şunu fark ettim, çok yorulduğumda ben hiçbir şey yapamıyorum! Vücudumun bir ritmi ve sınırı var. Kaldı ki başka şeyler de yapmak istiyorum. İşten çıkınca kendimi yenilemeliyim. Okulu bitirmeden önce birçok bölümde staj yaptım ve bu çalışma karar vermemde etkili oldu. Örneğin bir Gastroenteroloji doçentlik tezi araştırmasına yardımcı olduğumda, günü planlamayı öğrendim. Bu çalışma bana makale yazmasını, araştırma sonuçlarını değerlendirmesini öğretti.

Göz İhtisasına Başladım
1980’de Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Göz Anabilim dalı sınavına girdim ve kazandım. Yaptığım çalışmaların kalıcı olmasını istediğim için birçok makale yazdım.

Hacettepe Tıp’ın Sistemine Alışmak Zaman Aldı
İhtisasa başladığımda Hacettepe Üniversitesi Hastanesinde çok kayboldum. Hocaları tanımadığım için hasta zannettiklerim oldu, nöbetlerde konsültasyona gidip dönüşte kaybolduğum için üstlerimden azar bile işittim. Asistanlık sonrasında Ulus Sigorta Hastanesinde mecburi hizmet yaptım. O dönemde 6 ay kadar İskoçya’da Tennent Göz Enstitüsünde ve Philadelphia’da Will’s Göz Enstitüsünde çalıştım.
Amerika’da IOWA Üniversitesi Nörooftalmoloji Bölümünde çalışarak, tezimi tamamladım
Mecburi hizmetimden sonra Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Nörolojik Bilimler ve Psikiyatri Enstitüsünde, Nöro-oftalmoloji üzerine 5 sene doktora yaptım. Doktoranın bir senesini Amerika’da IOWA Üniversitesi Nöro-oftalmoloji bölümünde çalışarak, tezimi tamamladım. 2007 yılında İstanbul’da Avrupa Nöro-oftalmoloji Kongresini düzenledim. Gerek bilimsel içerik gerekse sosyal etkinlikler açısından hala örnek gösterilen rekor katılımlı bir kongre oldu

Türkiye’deki Oftalmolog Olan İlk Nöro-oftalmologum
Türkiye’deki oftalmolog olan ilk nöro-oftalmolog ben oldum. Doktora yaparak 5 sene boyunca nörolojide çalıştım. Yapılmamışı denemek istedim. Doktoramı tamamladım, Doçent oldum. Bir sene boyunca Ziraat Bankasında Göz Hekimi olarak çalıştım. Sonrasında Yanık ve Tedavi Vakfı Hastanesi’nde göreve başladım ve akabinde burası Başkent Hastanesi oldu.

Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Anabilim Dalını Kurdum
Başkent Üniversitesi Hastanesine çalışmaya başladığımda üniversite değildi ve göz kliniği yoktu. Başlangıçta kliniğin sadece dört boş beyaz duvarı vardı. Sonrasında kliniği kurup, anabilim dalına dönüştürdüm. Hiç komplikasyonumuz ve hakkımızda şikayet olmadı. Başkent Üniversitesinde çalışırken profesör oldum. 9 sene boyunca bölüm başkanı olarak çalıştım. 2002 yılına kadar, 50 tane yurt dışı yayını yaptık.

Neyi Aradığını Bilmek ve Aramaya Devam Etmek Çok Önem Taşıyor
Hastanede göreve ilk başladığımda göz fotoğraf makinesi yoktu. Böbrek hastalarının çok olduğu bir hastane olduğu için, kronik böbrek yetmezliğinin göz hastalıklarına etkisini değerlendirmek istedim. Fotoğraf çekemeyeceğimiz için Amerika’daki hocalarımdan birinden, kronik böbrek yetmezliği olan hastaların fotoğraflarından göndermesini istedim. Yazacağımız makalelerde ismine yer vereceğimi söyledim. Hintli olan hocam, “Arşive girip fotoğraf tarayacak zamanım yok. Onun yerine fotoğraf makinesi göndereyim” dedi ve mikroskoplu fotoğraf makinesini hibe etti. Böyle zamanlarda neyi aradığını bilmek ve aramaya devam etmek çok önem taşıyor.
2002 yılından bu yana serbest hekim olarak çalışıyorum. Bu sürede de bilimsel yazılar yayınladım, viyolonsel dersi aldım. ABD’de çalıştığım yıllarda flüt resitali yapma fırsatım oldu ancak viyolonsel ile her hangi bir sunuşu yapma imkanım olmadı. Geçen sene Açık öğretimde Halkla İlişkiler bölümünden mezun oldum, şimdi yine Açık öğretimde bir başka programa başladım. İyi düzeyde İngilizce ve Fransızca biliyorum, 3 senedir İtalyanca öğreniyorum.

İlk Defa Türkiye’de Yapılan Türk Oftalmoloji Board Sınavında Görev Aldım
Avrupa Nöro-oftalmoloji Derneğinde (EUNOS) aktif olarak çalışmaktayım. Halen bu derneğin mali sekreteriyim. Avrupa Göz Araştırmaları Birliğinin (EVER) ise önce Bölge Temsilcisi oldum sonra Nöro-oftalmaoloji Bölge Sorumlusu oldum ve Mali sekreter olarak seçildim. Ben para saymasını bilmem, kendi hesabımdaki parayı da kontrol etmem. Ancak başkasının parası olunca, işler değişti. Mali sekreter olarak görev yaptığım 5 senelik dönemde birliğin banka hesabını 6 kat artırmayı başarmışım.
2002 yılında davet üzerine Uluslararası Göz Birliği’nin (ICO) danışma kuruluna seçildim. Bu birlikte bir Etik komisyon olmadığını fark ettim, kurulmasını önerdim ve başkanlığına seçildim. 2002 yılından bu yana Uluslararası Etik Komisyonunun başkanıyım. İki dönem Danışma Kurulu üyeliğimden sonra birliğin üst yürütme kurulu olan Mütevelli heyete aday gösterildim. Tüm dünya ülkeleri temsilcilerinin oylarıyla 2010 yılında Mütevelli heyete seçildim. Yurtdışındaki bu görevlerimin yanısıra Türkiye’de yapılan ilk Türk Oftalmoloji Board sınavında görev aldım. Nesnel örgün klinik sınav türündeki bu sınav makale olarak uluslararası bilimsel bir dergide yayınlandı. 192 yayınım, 2 halka yönelik kitabım, 22 bilimsel kitap editörlüğüm, 17 bilimsel kitap bölümüm, 2 bilimsel tezim var. 100 bilimsel sunum, 100 seminer-kurs-konferans, 90 oturum moderatörlüğü ve düzenleyiciliği yaptım.

Önemli Olan Bir Çekirdeğe Sahip Olmak
Henrik İbsen’in beni çok etkileyen Peer Gynt isimli öyküsünde şunları anlatır: “Bir gün bir adam Peer’e “sen kimsin” diye soruyor. Peer bu soruya cevap verebilmek için üzerindeki zarları soyarak çekirdeğini bulmaya çalışır. Hangi katı açacak olsa kötü bir hikaye çıkıyor, bir kadına kötü davranmış, kumar oynamış vb. Ancak emin ki tüm katlarını soyduğunda en içte çekirdeğini bulacak. Fakat bir bakıyor, hiç çekirdeği yok. Çünkü o bir soğanmış.” Bu öykü beni çok etkiledi. Önemli olan bir çekirdek sahibi olmaktır. Şimdi “yapmam gerekir” dediğim şeyleri yapıyorum. Çekirdeğim var mı varsa orada ne bulacağımı ben de bilmiyorum.

Farklı Kültürlerde Bakış Açımız Benzer Çıktı
Eşimle farklı kültürlerde bakış açımız, kendimize bakışımız, önem verdiğimiz ve vermediğimiz konular o kadar benzer çıktı ki demek ki, kültür ülkesinde de insan “insan” demek. Bilkent’te yöneticilik yapan eşim aslen İrlandalı, çok iyi gitar çalar, opera sever, Fransızcası çok iyidir, benim görmediğim birçok yerleri gördüğü için hayata bakışımı değiştiriyor. Müzikte bir dil aslında, o dilde de anlaştığınızda karşınızdaki nasıl bir insan onu daha kolay anlıyorsunuz. Okunması gereken şifrelerin karşınızdaki tarafından anlaşılması durumunda müzik çok önemli bir şifre.

Beyin Hasarı Nedeniyle Görme Problemi Olan Çocuklara Destek Grubu Oluşturmak
Beyin hasarı olan ve görme problemi olan çocuklarla konum nedeniyle yakından ilgileniyorum. Onların ailelerini birbirleriyle tanıştırabilmek için uğraşıyorum. Çok büyük bir proje değil ancak onlara daha çok eğitim verebilmek, ailelerini tanıştırmak ve yalnız olmadıklarını görmelerini istiyorum. Destek grupları böyle durumlarda çok önemli yer tutuyor. Ayrıca aileler için bir kitap yazdım, çok yakında yayınlanacak.

40 Sene Sonra Baleye Başladım
40 sene sonra baleye başladım ve geçen sene temsile çıktım. Perde açılmadan önceki duygumu hiç unutmayacağım. Perdenin arkasındayım, seyirci tarafında değilim ve “evet” yaşıyorum dedim. Bu olağan üstü bir duyguydu. Hayatımda unutamadığım anlardan birisi de gözün büyüleyici yapısı, dışarıdan hiçbir aletle girmeden siniri veya damarı görülen tek organdır. Dikkatli bakarlırsa eritrositlerin hareketlerini izleyebilirsiniz, bu bana heyecan verir. Bu hareketi her gördüğümde “işte hayat” diye düşünürüm.

Santa Maria Della Scala Hastanesi Beni Siena’ya Hayran Bıraktı
En büyük hayalim italya’nın Siena şehrinde yaşamak. Santa Maria Della Scala Hastanesi (http://www.santamariadellascala.com müze haline dönüştürülmüş. Giriş katında modern hastane yöntemleri görülüyor. Katlardan aşağıya doğru inerken yakın çağda kullanılmış hasta koğuşları görülüyor. Hastane koridorlarında ve katlarında sağlığın tarihini izleyebiliyorsunuz. Katlardan inildikçe tarihte daha eskiler doğru, hatta orta çağ dönemine kadar iniliyor. En altta ise antik dönemlerden kalmış yaşam alanları ve aletler, takılar oldukları yerde cam arkasında sergileniyor. Orada yaşıyormuş duygusu veriyor. Tarihin yerinde korunması ve sergilenmesi beni çok etkiledi.
Yaşamın ömürden ibaret olmadığını, yaptıklarımızdan ve hissettiklerimizden ibaret olduğunu anladığımızdan beri eşimle The Bucket List (Şimdi ya da asla) filmindeki gibi bir liste yaptık, yapmak istediklerimizi 10 madde şeklinde sıraladık yaptıkça yenisini ekliyoruz. Bunların arasında Paris operasına tekrar gitmek, St. Petersburg’u ve Afrika’da safari görmek bir de Hindistan’da el falı baktırmak var.


Yapamayacağım İşlere Girmem
Yapamayacağım işlere girmem, neyi yapamayacağımı bilirim. Aşırı hırslı değilimdir, sınırlı hırslıyımdır. Daha çok sorumluluk duygum beni yönlendirir. Yapamayacaklarıma zaman harcayacağıma yapacaklarıma odaklanırım. Başkalarına bakmam, “ben yapabiliyor muyum, bu hız doğru mu” diye düşünürüm. Kendimi kendimle kıyaslarım, başkalarıyla değil.

Ailem Bana Her Daim Örnek Oldu
Annem ve babamı, sanatçı duruşlarıyla örnek alırım. Her zaman heyecanlarını sürdürmeleri benim için çok önemlidir. Teyzem geniş genel kültürü sayesinde 84 yaşında bilgisayardan mail gönderiyor. Anneannem, 50 sene önce yenilikten heyecanlanır, kısıtlı bütçesinden para ayırıp film makinesi ve teyp kayıt makinesi alan bir kadındı. Kızım, oğlum ve eşimden her gün yeni birşeyler öğreniyorum. Ailem benim kahramanlarımdır.

“Kendi Yapabileceğin Yüksekliğe Çık! Ona Göre Kendini Ayarla”
Kızım 14 yaşındayken çok iyi kayak kayıyordu, ben ise hayatımda çok az kaydım. Bir gün kaymaya gittik, ben her kaydığımda düşüyorum, o beni kaldırsın diye bekliyorum. O da beni gelip kaldırıyor. Sonunda dedi ki, “Bak, ben daha fazla senin sorumluluğunu alamam, bana güvenme. Kendi yapabileceği yüksekliğe çık ona göre kendini ayarla.” İşte “bu” dedim. Ona güvenip düşüyorum. Bende onlara öyle davrandım, yapabileceklerimi ve yapamayacaklarımı söyledim. O nedenle çocuklarımla çok iyi arkadaşız. Onlar bana yol gösterir.

Pupilla Perimetresinin Ölçülmesinin Temelini Attım
Doktora tezim sayesinde, hala geliştirilmekte olan bir çalışmanın temelini attım. Pupilla perimetresi denen görme alanını kişinin fikrini sormadan, nesnel yöntemle sadece göz bebeğinin hareketlerini kaydederek uygulanan bir test.

Hasta Kapıdan Çıkınca Ne Yapacak ?
Özellikle tıpta bilmediğini sormak ya da yönlendirmek, risk almamak ancak sonunu da düşünmek gerekir. Hekim, “Hasta kapıdan çıktıktan sonra ne yapacak, nasıl yapacak” onu da düşünmelidir. İyi hekimlik hasta kapıdan çıktıktan sonra başlar. Aç ameliyat yapılmamalı, konuyu iyi öğrenmeli ve yapamayacağın işe kalkışmamalıdır. Genç hekimler mutlaka bir hobi edinmeli, yenilikleri takip etmeli ama hepsini hemen uygulamamalılar. Yenilikleri uygulamak için acele etmeyin, çünkü o yeniliklerin bir kısmı geri döner. Stresli bir iş diye düşünülen işleri, bu stres bitince nasılsa yenisi gelecek diye küçük parçalara bölmeli. Bebek adımları atmalı. İşleri küçültüp parçalara bölünce stres azalıyor.

Ben Zor Durumlarda da Bir şey Üretebiliyorsam Bunu Herkes Yapabilir
Hayat planlanamıyor, her koşulda ben nasıl ayakta kalınacağıma bakılmalı. İsveçli bir hoca, inanılmaz makaleler yazıyordu. Bir gün kendisine çalışmalarını nasıl yaptığını sordum. “Bütün çalışmalarımı mutfakta yapıyorum” dedi. Beni davet etti ve ben İsveç’e gittiğimde hakikaten mutfakta yaptığını gördüm. Aslında her şey bize bağlı! Gençler eksiklikleri olduğunu söylüyorlar. Doğrudur ama mevcut durumda neler yapabileceğine bakılmalıdır. Ben her durumda birşey üretebiliyorsam bunu herkes yapabilir. Eksik olan birşeyler var diye düşünüp elimdekilerle üretmeye çalışmazsam her zaman bir eksik bulunur. Yani her koşulda yapılacak bir şey bulunur.

Eğer Yorgunsam “Ben Henüz Evde Değilim” Derim
Oğlum Hollanda’da bilgisayar mühendisi ve sanatla ilgili yazılımlar yapıyor. Kızım ingiltere’de film yönetmeni. Eşim ve çocuklarımla beraberken çok eğlenirim. Çocuklarım benim tam olarak ne işle uğraştığımı bilmezlerdi, çünkü ben evde her zaman anneydim. Onlara işten çok fazla söz etmedim. İşi eve taşımadım. Eğer yorgunsam eve girdiğimde “ben henüz evde yokum” derim. Önce biraz dinlenir, hatta 10 dakika uyur sonra onlarla olurum.
Evlilikte önemli olan o adamdan medeni bir şekilde boşanılabilir mi sorusuna cevap, hayırsa evlenilmez, evetse evlenilebilir. İkincisi evliliği dünyanın en büyük şeyi diye bakmamak gerekir, o alt tarafı bir evliliktir. O zaman sorunlar büyümüyor. En ideal diye bakılmamalı, idealin ideali yok ki. 10 sene önceki istenen, 10 sene sonra istenmeyebilir. Ama hadi şimdi sorunu çözemeye çalışalım demek önemli.

Dans Benim İçin En Güzel Spor
Spordan pek hoşlanmam, eskiden tenis oynardım. Yüzerim ancak bana sıkıcı geliyor. Mesela yüzerken İtalyanca fiileri ezberlediysem o zaman yüzüyorum. Yoksa zaman geçmek bilmiyor. 2 yıldır dans ediyorum, o sırada kafamı boşaltabiliyorum.

Ressamların Göz Hastalıkları ve Göz Problemli Figürler Koleksiyonu
Yağlı boya tablolardaki göz problemi olan kişilerin koleksiyonunu yapıyorum. Tabi ki bu resmi satın almıyorum, bir bilgisayar kopyası bende bulunuyor. Bunlar genellikle dışarıdan görülen göz hastalıkları, kapak düşüklüğü, şaşılık vs gibi. Bir yerde konuşma yaparken bu resimleri kullanıyorum. Hasta fotoğrafı görmek halk ve hatta doktorlar için rahatsız edici bir durum. Ressamın sanat filtresinden geçmiş bir görsel insanlara farklı bir duygu verdiği için ilgiyi ve hatırlamayı sağlıyor. 100 tane hasta fotoğrafı göstersem akılda kalmıyor ancak bir tane ressam resmi gösterince unutulmuyor. Bir de ressamın gözünde hastalık olanlar var. Gözü hasta olan ressamın hayat hikayesini, sağlık durumunu biliyorsam ya da tahmin ediyorsam konuşmalarımda ve yazılarımda kullanıyorum. Çünkü aslında biz sadece gözü tedavi etmiyoruz. O hastanın hayatını da iyileştirmeye çalışıyoruz. O insan hasta gözüyle nasıl görerek yaşıyor, göz doktoru olarak çok bilmiyoruz. Bunun anladığımızda empati duygumuz gelişmiş oluyor.

Gülümsemek Koltuk Altlarındaki Baloncuklar Gibidir
En son “Paris’te Son Konser” filminde çok ağladım. Gülmek bana koltuk altımda baloncuk var gibi hissettiriyor. İnsan mutluyken baloncuklarla yukarı kalkıyor. En sonra içten güldüğüm an, yurt dışında yaşayan oğlum birkaç ay önce Türkiye’ye geldiğinde oldu. Eski eşyalarını tasfiye etmek istedi. Bütün kitaplara, eski eşyalara tek tek baktık. O gün kendimi çok mutlu hissettim, neler sakladığıma güldüm. Ne çok şey yaşamışız, ne çok ayrıntıyı saklamışız, ne güzellikleri inşa etmişiz diye düşündüm.

Gece Hastaneye Hüzün Çöker
Gece hastaneleri sevme nedenimse, oradaki özel yaşamı sevmemdir. Nöbette kaldığımda hastalarla ve yakınlarıyla konuşurdum. Gecedeki hüznü tanırım, hemşireler de etkilenir ve yorgunluk hisseder. Hasta yakınları birbirine yardım eder. Hastalar daha yorgun olur ama sabahı daha umutla bekler. Birbirlerine hastalıklarını, ameliyatları sorar; kendi durumlarını anlamaya çalışır. Gittiğim ülkelerde hastane gezmeyi ve fotoğraf çekmeyi çok severim.

Boris Vian’ın Kitapları Hayatımda Önemli Yer Tutar
Boris Vian’ın “Günlerin Köpüğü”, “Yürek Söken”, “Pekin’de Sonbahar” kitapları hayatımda önemli yer tutar. Prokofiev, klasik müzikte vazgeçilmezimdir. Wim Wenders’ın, Arzunun Kanatları (Wings of Desire) filmi en çok beğendiğim filmdir. En sevdiğim karikatürist ise Behiç Ak, mutlaka güncel hayatımla ilgili bir konu çizer ve “acaba beni gözetliyor muydu” diye düşündürüp şaşırtır. Uzun yıllardır günlük gazetelere bilim-tıp-sanat konulu yazılar yazarım. Son olarak 2010 Eylül’ünde Cumhuriyet gazetesi Kitap ekine Sağlık alanında halk için yazılmış yaklaşık 150 kitap derledim. 2011 Şubat ayında ise aynı ekte Opera, Bale ve Klasik müzik konularında yazılmış yaklaşık 200 kitaplık bir derlemem yayınlandı.”

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

DOKTOR EŞİ OLMAK!

Sağlık sisteminde yapılan değişikliklerle ilgili hekimlerin yaşadığı mesleki sorunlar gündeme gelirken evlerinde bu durumun yansımaları konuşulmuyor. Evlilik ve Aile Danışmanı Psikolog İlkim Öz ve farklı hekimlerin eşleriyle konuşarak Sağlık Dergisi’nde daha önce ele alınmamış bir konuyu gündeme taşıyoruz. Performans sistemi, Tam Gün uygulaması gibi sağlık çalışanlarının meslekleri ile ilgili sorunlarının sık sık gündeme geldiği şu günlerde, bu durumun özel hayatlarına nasıl yansıdığını araştırdık. Doktorların işlerinde yaşadığı sorunlarını yakından bilen eşleri bu durum hakkında ne diyor. Bu zamana kadar değinilmemiş bir konu olan “doktor eşi olmak” ve sorunlarla uğraşırken nelerin olduğunu öncelikle farklı meslek gruplarından doktor eşlerine sorduk. Sonrasında da Evlilik ve Aile Danışmanı Psikolog İlkim Öz ile konuyu değerlendirdik. Tiyatro Sanatçısı ve Doktor Evliliği Görüştüğümüz ilk doktor eşi tiyatro sanatçısı İpek Çeken Önal, Prof. Dr. Zülküf Önal ile evli. İpek Hanım, eşiyle he

TIBBIN DUAYENLERİ SARUHAN ÇEKİRGE

Hacettepe Üniversitesi Hastaneleri Girişimsel Nöroradyoloji bölümü kendi alanında dünyanın en tepesindeki birkaç merkezden biri olarak kabul ediliyor. Bu alanda birçok ilke imza atan Prof. Dr. Saruhan Çekirge, bu merkezin hikâyesini Sağlık Dergisi Yazı İşleri Müdürü Esra Öz’e anlattı. 2000 yılında TÜBİTAK Bilim Adamı Teşvik Ödülü’nü ve 2001’de Hacettepe Üniversitesi Bilim Teşvik Ödülü’nü alan Prof. Dr. Saruhan Çekirge, “Ünitemizde beyin damar hastalıklarının noninvazif tedavisinde geliştirilen tedavi teknikleri, bu merkezi dünyanın en iyisi olarak kabul ederek, özellikle son 10 yılda dünyanın pek çok ülkesindeki önemli tıp merkezlerinden Ankara’ya gelen, uzman doktorlara eğitim veren bir yapıya dönüştürdü” dedi. Kendi tıp alanında yarattığı gelişmeler devrimsel olarak nitelendirilen Prof Dr Saruhan Çekirge, Prof Dr Işıl Saatci, Doç Dr Kıvılcım Yavuz ve Doç Dr Serdar Geyik’ten kurulu bu ekip tarafından geliştirilen tedavi metotları, tüm dünyadaki hekimler tarafında da yay

TIBBIN DUAYENLERİ: HASAN BİRİ

Yüz üzerinde yayını bulunan kısa bir süre önce Koru Hastanesi’ni açan ve devamında uluslararası alanda başarılara imza atacak üniversite kurmayı hedefleyen Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı Öğretim üyesi Prof. Dr. Hasan Biri, iletişimle birlikte sosyal sorumluluk projeleri düzenlemesinin yaşam felsefesi haline gelişini ve hayatını Sağlık Dergisi Yazı İşleri Müdürü Esra Öz’e anlattı. “İyi hekim iyi empati yapan hekimdir” sözüyle hekimlik mesleğinin doğru iletişimden geçtiğini kaydeden Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı Öğretim üyesi Prof. Dr. Hasan Biri, Akademik ve etik kurallarla çalışan Koru Hastanesi’nin ileride uluslararası başarılara imza atacak üniversite olacağını belirtti. Prof. Dr. Biri, tıptaki her türlü gelişmeyi takip ederek, sağlık sektörünün ihtiyaçlarını gören ve bu ihtiyaçlar doğrultusunda gerçekçi politikalarla büyümeyi hedefleyen bir sağlık kuruluşu olmayı hedeflediklerini söyledi. Kendi ağzından hayatını ve çalışmalarını dile ge