Ana içeriğe atla

DOKTOR EŞİ OLMAK!

Sağlık sisteminde yapılan değişikliklerle ilgili hekimlerin yaşadığı mesleki sorunlar gündeme gelirken evlerinde bu durumun yansımaları konuşulmuyor. Evlilik ve Aile Danışmanı Psikolog İlkim Öz ve farklı hekimlerin eşleriyle konuşarak Sağlık Dergisi’nde daha önce ele alınmamış bir konuyu gündeme taşıyoruz.

Performans sistemi, Tam Gün uygulaması gibi sağlık çalışanlarının meslekleri ile ilgili sorunlarının sık sık gündeme geldiği şu günlerde, bu durumun özel hayatlarına nasıl yansıdığını araştırdık. Doktorların işlerinde yaşadığı sorunlarını yakından bilen eşleri bu durum hakkında ne diyor. Bu zamana kadar değinilmemiş bir konu olan “doktor eşi olmak” ve sorunlarla uğraşırken nelerin olduğunu öncelikle farklı meslek gruplarından doktor eşlerine sorduk. Sonrasında da Evlilik ve Aile Danışmanı Psikolog İlkim Öz ile konuyu değerlendirdik.

Tiyatro Sanatçısı ve Doktor Evliliği
Görüştüğümüz ilk doktor eşi tiyatro sanatçısı İpek Çeken Önal, Prof. Dr. Zülküf Önal ile evli. İpek Hanım, eşiyle her hangi bir iletişim sorunu yaşamadıklarını, çok ciddi tartışmalara girseler bile, sorunu mutlaka konuşarak çözüme kavuşturduklarını söyledi. Eşim ile küs kalmam diyen İpek Hanım, “Evlilik olduğunda aşkın etkisi bitiyor. Ancak Zülküf’ün, hem doktor hem de iletişime açık olduğu için evlendim. Birbirimizi dinleriz, sonrasında da sorunu çözeriz. Zülküf bana hep der, “nereden bulacağım senin gibisini”, bence de…

Hayatımda ilk defa 18 aydır işimle ilgili teks ve kitap okumak haricinde hiçbir şey yapmıyorum. Tiyatro ve dizi yapmıyorum. Aslında ben çalışırken bile kendimi dinlendiririm. Bundan 4 yıl önce Şinasi sahnesinde sergilenmekte olan “Suçlu Yürekler” adlı bir oyunu ve “Bizim Evin Halleri” de bitti.

Hep apartmanda oturan biriyken şimdi bahçeli evde yaşamaya başladım. 7 yıl Ankara Devlet Tiyatrosu müdürlüğü yaptım. O zaman 24 saat yetmiyordu. Aynı meslekten olanlar evde de işte de aynı insanların olmasından sıkılıyorlar. Bizim mesleklerimiz birbirini besleyen meslekler, ben Zülküf’ten, beyinle ilgilenmesinden dolayı çok faydalandım. Bu konuda çok kitap okudum. Bizim mesleğimiz tamamen gözleme dayalı bir meslek olduğu için o bana çok yardımcı oldu.

Her Hastasıyla Hasta Olur, Her Ölümle Bizim Evde Helva Kavrulur
Bekarken bizim evimizde gece saat 10’dan sonra telefon çalmazdı. Çaldığı andan itibaren kötü haber diye yüreğimiz ayağa kalkardı. Şimdi Zülküf’e gece 4’te telefon gelip hastaneye gidebiliyor. Hiç güzel bir haber ile de aranmıyor. Her hastasıyla hasta olur, her ölümle bizim evde helva kavrulur.

Bazen Birbirimizi Görmüyoruz
Gece çalışan benim, akşam 7’de Zülküf eve girer ben evden çıkarım. 7’de tiyatroda olmam gerekiyor, bazen birbirimizi görmüyoruz. Gece 12’de eve geliyorum. Biz sanatçılar gece oyun oynadıktan sonra iki oyun daha oynayabilecek kadar adrenalin salgılarız. Dolayısıyla uykuya geçemiyoruz. Evlilik zor, ama ben çok muhabbetin tez ayrılık getirdiğini düşünenlerdenim. İnsanlar çok fazla bir arada olmamalı. Birbirimizi çok eleştiren insanlarız. Kırıcı olarak değil ancak, bu eleştirilerin bizi iyiye getirmesini isteriz.

Aşkın Yanında İyi Arkadaş Olmayı Başardık!
Bir kişi aşık olduğu noktada o kişinin arkadaşlığını bir noktada kazanıp evlenirse o ilişki uzun sürer. Aşık olmadan arkadaş olup çocuk yapmak için evlenirse, çocukla birlikte aşkta doğar ve arkadaşlıkta doğar, o çocukta çok güzel bir ortamda yetişir. Biz aşık olduk ve aynı zamanda arkadaş olduk. Kavga edilmeyen evlilik sağlıklı gitmez, iki tarafında alışkanlıklarına anlayışlı olmak gerekiyor. Kendinize zaman ayırmak, ahlaklı olmak ve karşılıklı saygı çok önemli. Her okuduğumdan bir ibretlik not çıkartırım, sonra Zülküf’te okur. Sonra karşılıklı kitap üzerine konuşuruz.

Doktorluk Okuması ve Öğrenmesi Bitmeyen Bir Meslek
Zülküf, ne iş yaparsa yapsın en iyisi olmak istemiştir. Mesleki hayatında “ben ömrümün sonuna kadar destek olacağım” demiştim. Hala da aynı sözümü tutuyorum. Zülküf’ün okuması ve öğrenmesi bitmiyor. Onların adlarının önüne unvanlar yerleştiriliyor. Bizim yıllarımız var, çektiğimiz dizilerimiz ve oynadığımız oyunlarımız var” dedi.



Müzisyen ve Doktor Evliliği
Görüştüğümüz diğer doktor eşi ise müzisyen Pınar Ayhan, Prof. Dr. Sühan Ayhan ile evli. Doktor eşi olmanın zor olduğunu ancak empati yeteneğinin çok önemli olduğunu ifade eden Pınar Hanım, doktorun özellikle cerrah ise gün boyunca yaşanan sıkıntıları, zorlukları içinde hissettiğini söyledi. Pınar Hanım şunları söyledi: “Çocukları olan bir anne iseniz, çoğu zaman sorumluluklar size aittir. Ancak, eve içi rahat ve huzurlu bir baba geldiğinde ise, siz de günü mutlu bitirmenin bir parçası olmaktan gurur duyarsınız. Doktor eşi olmak, zorluklarına rağmen, çok gurur verici bir duygu. Doktor olmayan bir insan ancak doktor eşi olduğunda hayatın kıymetini anlıyor ve şükrediyor. Sağlığın değerini biliyor. Son dönemde yaşanan değişiklikler, belirsizliklere sebep olduğu için duygusal anlamda çok yorucu oluyor. Yarın ne olacağının hesabını yapmak insanın işine yoğunlaşmasını olumsuz yönde etkilerken, aile ve sosyal hayat da bu durumdan payını alıyor. Sağlık dağıtması beklenen doktorlar, ruhen sağlıksızlaşıyor ve mutsuz oluyor. Geleceğe bakmaya çalışırken, bugünde saplanıp kalıyorsunuz.



İletişime Kapatılan Erkekler Olduğunu Düşünüyorum
İletişimin çıkmaza girdiğinin hissedildiği anlarda, geriye çekilip biraz sakinleşmek ve daha sonra hayatta aslında önemli olanın aile içindeki sevgi ve huzurun olduğunu hatırlamanın büyük faydası oluyor. Kendini iletişime kapatan erkek yerine iletişime kapatılan erkekler olduğunu düşünüyorum. Olumlu ve zeka içeren iletişimin, erkekler tarafından kapatılacağına inanmıyorum.



Her An Yeniden Aşık Olmak, Beyinin Bir Yeteneği
Aşkın beslendiği taktirde hiçbir zaman biteceğine inanmıyorum. Her gün, her an yeniden aşık olmanın, beyinin bir yeteneği olduğuna inanıyorum. Kendine saygı duyan ve saygı duyulmanın gereğini yapan bir insanın eşi de aşk ve sevgi ile harmanlanmış bir ilişkiyi sonsuza kadar sürdürebilir..


Merak ve Öğrenme İsteği, İki Tarafa da Heyecan Verebilir
Meslek farkı, eğer sevgi, anlayış ve ilgi ile yaklaşılırsa, ilişkiye çok büyük zenginlik katar. Merak ve öğrenme isteği, iki tarafa da heyecan verebilecek bilgiler katabilir. Mutlu evliliğin sırrı, sıcak, huzurlu bir yuva yaratıp; günün sonunda o yuvaya koşarak gelmektir.”



Balerin ve Doktor Evliliği
Görüştüğümüz bir diğer doktor eşi ise balerin Nalan Civelek’ti. Doç. Dr. Birol Civelek ile evli olan Nalan Hanım, doktor eşi olmanın hem iyi hem de kötü yönleri olduğunu ve mezuniyetinden bugüne kadar adeta tüm zorlukları problemleri onunla birlikte yaşadığını söyledi. Nalan Hanım, “Dolayısıyla kendimi eşimin mesleğinin bir parçası olarak görüyorum. Son dönemlerde yaşanan değişikliklerden etkilenmiyorum diyen doktor eşi herhalde yoktur diye düşünüyorum. Herkeste bir şaşkınlık ve belirsizlik söz konusu. Eşim kamuda çalışıyor ama kafası çok karışık. Tabiî ki bu durum evde herkesi etkiliyor. Doktor eşi olarak hem de tıbba uzak birisi olsanız da, kendinizi konulardan uzak tutmanız mümkün değil. Bütün değişimleri gündemi sizde hissediyorsunuz.

Erkeklerin İletişime Kendilerini Kapattıklarına Katılıyorum
İletişim sorunu olduğunda eşimi kendi başına bırakmak isterim. Erkeklerin iletişime kendilerini kapattıklarına katılıyorum. Çünkü bende bu konuda eşime benziyorum. Her evlilikte sorunlar vardır, önemli olan bu sorunları büyütmemek gerekir. Kişi kendini mutlu edebiliyorsa eşini de mutlu etmemesi için bir sorun yoktur. İyi bir evlilik ortada ne kadar birleştiğindir

Mesaisi Yok Doktorluğun
Aşkın belli bir ömrü olduğunu düşünmüyorum. Evlilik sadece aşk değildir.evlilik, ev arkadaşlığı, sırdaşlık, beraber yaşlanmak istediğiniz bir insanla verilen sözlerdir. Aşk evliliklerde gider ve gelir, aşk evlilik hayatında sıralamada yerini değiştirir. Doktor eşi olmanın zorlukları yanında mutluluk getiren yanları da var, ama evet zordur. Çünkü belli bir mesaisi yok doktorluğun ve devamlı okumak zorundalar.böylece size ayıracağı vakit çok sınırlı. Farklı mesleklerde olmamız mutluluk getiriyor evliliğimize. Evde konuşulacak daha farklı konular ortaya çıkıyor, olumlu etkisi olarak şunu söyleyebilirim, bende eski bale sanatçısıyım ve bir okulum var. Doktorlar hobi olarak sanatın ve sporun bir çok dallarıyla ilgilenirler. Benim mesleğim ortak hobimiz oldu, olumsuz olarak şunu söyleyebilirim benim mesleğim insanların keyif için geldikleri bir yerken onun hastalarıyla ilişkisi her zaman keyifli sonlara ulaşmıyor” şeklinde konuştu.


Yazar ve Doktor Evliliği
Görüştüğümüz bir diğer doktor eşi ise yazar Ali Ulvi Özdemir, Prof. Dr. Yasemin Özdemir ile evli. Eşinin mesleğinin ne olursa olsun çok seveceği için, onunla mutlu bir hayat geçiriyor olmak, onun doktor oluşunu gölgede bıraktığını söyleyen Ali Bey, şunları söyledi: “Ama elbette eşimin doktor olmasının artıları yok değil. Doğal olarak hem benim hem de çocukların sağlık problemleriyle ilgilenen, bu konuda bilgili biriyle evli olmak büyük şans.

Eşimin Doktor Oluşu Sağlık Konusunda Daha Az Endişelenmemde Etkili
Geçen yaz bir sohbet sırasında o gün ilginç bir olay olduğunu ve gözüme kısa süreli bir karanlık indiğini söyledim. Sadece 3-4 dakika sürmüştü ve geçmişti. Önemsemedim. O akşam sadece konuşma konusu olarak ilginç olabileceğini düşünüp anlatmamla eşimin panikleyip diğer arkadaşlarını araması bir oldu. Meğerse çok önemli bir felç atağı geçirmişim ve önemli bir damarım yırtılmış. Oluşan pıhtı göze giden damarlardan birini tıkayınca geçici görme bozukluğu olmuş; daha önemli bir damarı da tıkayabilirmiş. Akşam hemen acile gittik ve bir hafta kadar hastanede yattım. Halen kan pıhtılaştırıcı ilaç kullanıyorum. Söylemek istediğim, eşim başka bir meslekten olsa bu olayın üzerinde durmayacaktık ve gerçekten pıhtı atma olayı tekrarladığında ani bir felç riski oluşabilecekti. Bu tipik bir olay. Eşimin doktor oluşunun çocukların ve yakın çevremin sağlık konusunda daha az endişelenmesinde etkisi çok büyük. Onun varlığı sağlık açısından bilgilenmemiz ve tedbirli olmamız açısından çok büyük bir şans. Ayrıca eşimin hastalarıyla olan ilişkisi, onlara sevecen ve sabırlı davranışı bizimle olan ilişkisine de yansıyor. Tek sorun, bir erkek olarak eşime olan ödenmeyecek borçlarıma ek olarak bu konudaki katkıları karşısında hep kendini borçlu ve hakkını ödeyemeyeceğim duygusuyla kendimi çaresiz ve mahcup hissetmemdir. Bir doktorla evli olmak diğer pek çok meslekten olan biriyle evli olmak kadar harika bir duygu.



Tam Gün Yasası ile Eşimin Harcadığı Enerji ve Emek Değişmedi Ama Ücreti Düştü Tam Gün yasası evde de huzursuzluk yarattı açıkçası. Eşimin harcadığı enerji ve emek değişmedi ama ücreti düştü. Adapte olmakta zorlandık. Haksızlığa uğramış olmak duygusu yanında eşimin hastalarından uzak kalışı da olumsuz bir psikoloji yarattı, moralleri bozdu. Devlet yönetiminde bulunanların bir kararı ile kendimizi daha güçsüz hissettik. Geleceğe olan güven duygusu zedelendi.

Sorunları Çözüm Şeklimiz Konuşmak ve Dinlemek
Eşim aydın bir insan. Doktor olmak için uzun bir eğitim gerektiği malum. Ve belki de meslekler arasında insanın kendini sürekli olarak yeni bilgilerle donatması için çaba harcaması gereken en başta gelen meslek, doktorluk. Dolayısıyla eşimin doktor oluşu, bilimsel çalışmalar yürütmesi, bilgilenme ve kendini eğitme sürecinin uzun olduğu bir meslekte oluşu, onun hissetme, sezme, kavrama ve analiz yeteneklerine hep güvenmeme yol açtı. Bu açıdan sorunları çözüm şeklimiz konuşmak ve dinlemektir. Sorun elbette her evlilikte var. Tartışmak da öyle… Ama mesleği gereği çağın ve bilimin en son gereklerini takip eden biri olarak eşimle olan problemlerimin çoğunun, problemi analiz etmekle, tabiri caizse onu atomlarına ayırıp gerçek nedenlerini birlikte ortaya koymakla büyük ölçüde ortadan kalktığını deneyimlerime dayanarak söyleyebilirim. Bence eşlerin problemlerini her ne olursa olsun konuşmaktan kaçınmaması, mutlaka empati yapmaları ve özellikle kendileri dışındaki faktörlerden kaynaklanan sorunları ayırt etmeleri gerekiyor. Eğer güven unsuru kaybolursa, sorunlar da gerçekte olduklarından daha büyük görünürler. O sizin severek, seçerek evlendiğiniz ve mutlu anları paylaştığınız kişi. Bu geçmişe saygılı olmak adına güvenmek en son ana kadar şart ve kolay elden çıkarılmamalı. Tabii en önemli şart önemli konular için özel zamanlar yaratmak ve başka hiç kimseyi soruna davet etmemek.

Evlilik Biraz da Demokrasi gibi
Evlilik biraz da demokrasi gibi. Hiçbir zaman “bitti, mükemmel demokrasiyi buldum” diyemeyeceğimiz ve hep daha iyisini aramaktan vazgeçemeyeceğimiz gibi, evlilikte de “ben buyum, başka biri olamam” dememeli. Kendimize her zaman daha iyi olmak için şans tanımalı, karşımızdakinin daha mutlu olması için yapacaklarımızın sonuna gelmediğimize, insanoğlunun sevmek adına kapasitesinin sonsuz olduğuna inanmamız gerekir.

Çaba, Yargıdan Önce Gelmeli
İletişimde ise konuşmak bakmaktan, hissetmekten ve anlamaktan, sormak ise sanmaktan çok daha işlevseldir bence. Çaba, yargıdan önce gelmeli. İnsanın kendini haklı görmesi “haklısın” demekten daha kolay. Bunu hiç diyemediğimizi fark etmek bizi rahatlatmamalı. Doğada böyle bir dağılımın eşlere denk düşmesi çok zor bir olasılık olarak değerlendirilmeli. Kendimizde hiçbir hata payı bulamadığımızı fark ettiğimizde bunu bir hata olarak değerlendirmeliyiz.

Bukowski, tüm görmüş geçirmişliğiyle “ilişkilerin ömrü iki yıldır” demişti
Çok sevdiğim ve hatta hakkında bir de kitap yazdığım, Amerikalı şair ve yazar Bukowski, tüm görmüş geçirmişliğiyle “ilişkilerin ömrü iki yıldır” demişti. Ben böyle sürelerin olduğuna da evliliğin aşkı tükettiğine de inanmıyorum. İnsan kendi biricikliğine inanıyorsa kendi ilişkisinin de keşfedilmemiş, kimse tarafından kurallaştırılmamış alanları olabileceğine inanmalı ve hep bu arayış içinde olmalı.

Unutmamalıyız ki Evlilik Kitabını ya da Müziğini Biz Yaratıyoruz
Güzel tablolar, heykeller, büyük edebiyat eserleri nasıl bakmakla, okumakla tükenmiyorsa, insan da ilişkisini yaşayarak tüketemez. İronik bir biçimde Bukowski’nin tüm kitaplarını birden fazla kere okudum. Kitapları arasında yirmiden fazla kere okuduklarım var ve inanmayabilirsiniz ama ömrümün sonuna kadar okuyacağımı biliyorum. Beethoven’in ya da Mozart’ın eserlerini bir kez dinleyip bir daha dinlememezlik etmediğimiz gibi Dostoyevski’nin Budala’sını ya da Suç ve Ceza’sını da bir kez okuyup bir daha okumamazlık etmeyiz. Her defasında aynı hayranlık ve coşkuyu hissederiz. Ama pop müzik diye ortada olan eserleri tüketip, atarız. Eşimizi de iyi dinlemeliyiz. İyi bir müzik gibi, sonsuza kadar güzelliğini koruyabilir. Unutmamalıyız ki evlilik kitabını ya da müziğini biz yaratıyoruz.”


“Yalnızlık İnsana Uygun Bir Yaşam Biçimi Değil”
Evlilik ve Aile Danışmanı uzmanı olan Psikolog İlkim Öz, her iki taraf doktor ise sorun olmadığını ancak, eşlerden birinin farklı meslek grubundan olduğunda nöbetleri ve diğer ekstra işlerin zor geldiğini dile getirdi. Öz, konuyla ilgili şunları söyledi: “İnsanı diğer canlılardan ayıran özelliğini tanımlarken “insan sosyal bir varlıktır” diyoruz. İnsanın sosyal bir varlık olması, onu sosyal ve özel ilişkilere yönlendiriyor. Yalnızlık insana uygun bir yaşam biçimi değil. İnsan kendisini yalnız hissettiğinde, beyin stres ve mutsuzluk hormonlarını salgılar. İnsanın en temel gereksinimi olan “sevme ve sevilme” içgüdüsü her zaman aktiftir. Kişi beğenilmek, onay görmek, sevilmek ve paylaşmak için ilişkiler kurar: Beynimizin duygu merkezi; böylelikle seratonin, endorfin gibi mutluluk hormonlarını salgılar ve kişi kendisini mutlu, onaylanan, seçilen ve sevilen biri yani “özel” hisseder.

“Karşı Tarafın Bizdeki Kayıtlarına göre, Beyin Bu İlişkiyi Onaylar ve İhtiyaç Duyar”
İlişki ve evliliklerde aşkı yaşayabilen kişiler, hiç kuşkusuz bu aşkı korumak adına çaba sarf etmeliler. Zaten de bunu seçerler. Beynimiz karşı tarafın davranışlarını “hoş” ve “nahoş” olarak kategorize eder. Karşı tarafın bizdeki kayıtlarının çoğunluğu “hoş” ise, beyin bu ilişkiyi onaylar ve ihtiyaç duyar.

“Erkeklerin, Kadınlara Oranla İletişime Daha Kapalı Olduğu Bir Gerçek”
Erkeklerin, kadınlara oranla iletişime daha kapalı olduğu bir gerçek. Aslına bakarsanız erkekler ilişkide ya da evlilikte “sorun” duymak istemiyorlar. Kadın ise sorunları tespit ediyor ve çözümü için konuşmak istiyor. Erkek konuşmak istemiyor. Erkek konuşmak istemedikçe, kadın konuyu daha çok gündeme getiriyor yani “dırdırcı kadın” oluyor erkeğin gözünde.

“Aşk, İnsanda Uyku ve Yeme Bozuklukları Yapar”
Aşk insanı son derece değiştiren bir duygudur. Korkak biri aşık olunca en cesur insana dönüşür. İş kolik biri aşık olunca işi gücü bırakır ve aşkıyla baş başa zaman geçirir. Aşk, insanda uyku ve yeme bozuklukları yapar. Geceleri göze uyku girmemesi, bir lokmanın boğazdan geçmemesi gibi. En gerçekçi insan bile, aşık olduğunda bolca hayaller kurara. Aşk yaratıcı düşünceyi aktifleştirir. Aşk “hiper” bir duygudur ama aynı zamanda en katı insanı bile, melankolik bir romantiğe çevirebilir.

“Ne Kadar Özen Olursa Aşk O Kadar Uzun Süre Yaşar”
Aşkın belli bir ömrü olduğu düşüncesine katılmıyorum. Aşkın ömrünü, aşkı yaşayan çiftler belirliyor bence. Ne kadar özen olursa aşk o kadar uzun süre yaşar. Ayrıca aşkta “cinsel aşk” ve “tutku” çok önemlidir. Uzun yıllar birbirlerine tutkun ve cinsel aşklarını kaybetmeyen pek çok çift biliyorum. Ancak aşk bittiği zaman evliliklerde ciddi depremler oluyor. Evlilik terapilerine katılan pek çok danışanım bu sorunla boğuşuyor. “Artık onu sadece insan olarak seviyorum.” Bu da kişileri yeni aşklara açık kılıyor ve ihanetler devreye girebiliyor.

Bazı İnsanların Beyinleri Olumlu Kişiye Değil de Olumsuza ve Mutsuzluğa Odaklı
Bazen beyinde karşı tarafla ilgili “hoş” ve “mutluluk veren” kayıtları çok az oluyor. Bazı ilişkilere bakıyorsunuz, her iki tarafta son derece mutsuz, ilişki kavgalar ve birbirini aşağılamalar üzerine kurulu. Buradan da görüyorsunuz ki, bazı insanların beyinleri olumlu kişiye değil de olumsuza ve mutsuzluğa odaklı. Beyin, olumsuzluktan ve kavgadan besleniyor. Bazı beyinlerin sinyalleri böyledir. Hani deriz ya; “bu çift kavgayla besleniyor” diye, bu doğrudur. Eğer, karşı tarafı objektif analiz edebilirsek, içinde bulunduğu ruh halini anlarız ama psikolojik sorunları olduğunu ancak onunla aynı evde yaşamaya başlayınca fark edebiliriz.”

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

TIBBIN DUAYENLERİ SARUHAN ÇEKİRGE

Hacettepe Üniversitesi Hastaneleri Girişimsel Nöroradyoloji bölümü kendi alanında dünyanın en tepesindeki birkaç merkezden biri olarak kabul ediliyor. Bu alanda birçok ilke imza atan Prof. Dr. Saruhan Çekirge, bu merkezin hikâyesini Sağlık Dergisi Yazı İşleri Müdürü Esra Öz’e anlattı. 2000 yılında TÜBİTAK Bilim Adamı Teşvik Ödülü’nü ve 2001’de Hacettepe Üniversitesi Bilim Teşvik Ödülü’nü alan Prof. Dr. Saruhan Çekirge, “Ünitemizde beyin damar hastalıklarının noninvazif tedavisinde geliştirilen tedavi teknikleri, bu merkezi dünyanın en iyisi olarak kabul ederek, özellikle son 10 yılda dünyanın pek çok ülkesindeki önemli tıp merkezlerinden Ankara’ya gelen, uzman doktorlara eğitim veren bir yapıya dönüştürdü” dedi. Kendi tıp alanında yarattığı gelişmeler devrimsel olarak nitelendirilen Prof Dr Saruhan Çekirge, Prof Dr Işıl Saatci, Doç Dr Kıvılcım Yavuz ve Doç Dr Serdar Geyik’ten kurulu bu ekip tarafından geliştirilen tedavi metotları, tüm dünyadaki hekimler tarafında da yay

TIBBIN DUAYENLERİ: HASAN BİRİ

Yüz üzerinde yayını bulunan kısa bir süre önce Koru Hastanesi’ni açan ve devamında uluslararası alanda başarılara imza atacak üniversite kurmayı hedefleyen Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı Öğretim üyesi Prof. Dr. Hasan Biri, iletişimle birlikte sosyal sorumluluk projeleri düzenlemesinin yaşam felsefesi haline gelişini ve hayatını Sağlık Dergisi Yazı İşleri Müdürü Esra Öz’e anlattı. “İyi hekim iyi empati yapan hekimdir” sözüyle hekimlik mesleğinin doğru iletişimden geçtiğini kaydeden Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı Öğretim üyesi Prof. Dr. Hasan Biri, Akademik ve etik kurallarla çalışan Koru Hastanesi’nin ileride uluslararası başarılara imza atacak üniversite olacağını belirtti. Prof. Dr. Biri, tıptaki her türlü gelişmeyi takip ederek, sağlık sektörünün ihtiyaçlarını gören ve bu ihtiyaçlar doğrultusunda gerçekçi politikalarla büyümeyi hedefleyen bir sağlık kuruluşu olmayı hedeflediklerini söyledi. Kendi ağzından hayatını ve çalışmalarını dile ge