Son günlerde sıkça
duyulur hale gelen doktor intiharlarının nedenlerini alanında uzmanlara
soruduk, çözüm önerlerini araştırdık.
İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde geçici görevle
çalışan asistan hekim, 6. kattan atlayarak intihar etti. Ardından Karabük'te,
25 yaşındaki genç doktor bir binanın üçüncü katından atlayarak intihara
kalkıştı, ağır yaralanan doktor tedavi altına alındı. Peki doktorlar neden
intihar teşebbüsünde bulunuyor? Doktorlar hastalarını tedavi ederken neden kendileri
hayattan ümitlerini keser hale geldiler? Çözüm nedir? Neler yapılmalı?
DSA olarak görüşünü aldığımız doktorların bu durumdan ne
kadar tedirgin olduğunu gördük. İsmini vermeden görüşünü iletenler; mesleğinden, eşinden, çocuklarından,
sağlığından beklenti kalmamışsa intihar duygusu belirti vermeye başladığını
söylüyorlar. Konu hakkında uzmanlardan farklı çözüm önerileri dile getirildi.
“Neticede Bir Can Kurtarmak
için Saniyelerle Mücadele Eden Sağlık Çalışanlarıyla Halkımız Arasında Sağlıklı
ve Sürdürülebilir Bir İlişki Kurulmalı”
AK
Parti İstanbul Milletvekili Prof. Dr. Türkan Dağoğlu konuyla ilgili şunları
söyledi: “Sağlıkta Dönüşüm Programı sayesinde halkımızın sağlık hizmetlerine erişiminde
çok büyük olanaklar sağlandı ve sağlık sistemine tamamen demokratik ve halkın yararını
gözeten bir mekanizma kazandırıldı. Ancak bu olumlu seyir karşısında halkımızın
da saygılı yaklaşması ve gece gündüz hayat kurtarmak için didinen sağlık çalışanlarıyla
empati kurması gerekiyor. Dolayısıyla Sağlık Bakanlığı’nın kurduğu SABİM gibi önemli
iletişim araçları da sorumluluk dahilinde kullanılmalı, kıymetleri
bilinmelidir. Neticede bir can kurtarmak için saniyelerle mücadele eden sağlık çalışanlarıyla
halkımız arasında sağlıklı ve sürdürülebilir bir ilişki kurmanın yolu bu tür
bir titizlikten ve kıymetbilirlikten geçmektedir.
“Hasta Hakları Birimleri Yerine Hasta İletişim Merkezleri Kurulmalı”
Sağlık çalışanlarına fiziksel veya psikolojik şiddete dair Bakanlığın oluşturduğu kırmızı şiddet hattı, bu anlamda önemli bir destek mekanizması oluşturmuş, devletimizin sağlık çalışanının ruhsal ve bedensel bütünlüğüne verdiği önemi göstermiştir. Öte yandan, Sağlık-Sen'in geçtiğimiz aylarda önerdiği üzere hastanelerdeki hasta hakları birimleri yerine hasta iletişim merkezleri kurularak; hasta-çalışan arasındaki ciddi iletişim sorunlarının önüne geçilmesi mümkün olabilir. Emeğe saygı ve şiddete sıfır tolerans ilkesini benimsemiş olan hükümetimize bu süreçte tüm ilgili meslek örgütlerinin, hasta ve hasta yakınlarına ait Sivil toplum kuruluşların ve medyanın desteği gerekiyor. Sağlık çalışanları intihara sürükleyen hizmet sunum süreci ve iletişim kopukluklarının tüm nedenleri incelenmelidir. Bu konuda toplumu bilinçlendirici sempozyumlar da yararlı olacaktır.”
“Hasta Hakları Birimleri Yerine Hasta İletişim Merkezleri Kurulmalı”
Sağlık çalışanlarına fiziksel veya psikolojik şiddete dair Bakanlığın oluşturduğu kırmızı şiddet hattı, bu anlamda önemli bir destek mekanizması oluşturmuş, devletimizin sağlık çalışanının ruhsal ve bedensel bütünlüğüne verdiği önemi göstermiştir. Öte yandan, Sağlık-Sen'in geçtiğimiz aylarda önerdiği üzere hastanelerdeki hasta hakları birimleri yerine hasta iletişim merkezleri kurularak; hasta-çalışan arasındaki ciddi iletişim sorunlarının önüne geçilmesi mümkün olabilir. Emeğe saygı ve şiddete sıfır tolerans ilkesini benimsemiş olan hükümetimize bu süreçte tüm ilgili meslek örgütlerinin, hasta ve hasta yakınlarına ait Sivil toplum kuruluşların ve medyanın desteği gerekiyor. Sağlık çalışanları intihara sürükleyen hizmet sunum süreci ve iletişim kopukluklarının tüm nedenleri incelenmelidir. Bu konuda toplumu bilinçlendirici sempozyumlar da yararlı olacaktır.”
“Tüm Dünyada Acil
Çalışanlarının Farklı Özlük Hakları Vardır”
Acil
Tıp Uzmanları Derneği (ATUDER) Başkanı Prof. Dr. Başar Cander; “Sağlık hizmeti
kutsal bir hizmet olmakla birlikte zor durumda olan insanlarla doğrudan temas
ortamında verildiği için stres ve risk katsayısı en zor olan hizmetlerdendir. Bu
durum özellikle acil servislerde ve acil durumlarda daha çok kendini
göstermektedir. Bütün dünyada acil hizmetler kendine özgü zor koşullar
içermekle birlikte ülkemizde bu durum çok daha vahimdir. İnanılmaz sayıda acil
hasta başvurusu vardır.
Özlük hakları riskle orantılı olarak iyileştirilmemektedir. Tüm dünyada acil çalışanlarının farklı özlük hakları vardır. Acil servis çalışanlarına farklı baskılar mevcuttur. Sağlık Bakanlığı ve Üniversiteler Acil sağlık hizmeti üretenlere gerekli hassasiyeti göstermediği gibi çalışma şartlarını sürekli zorlaştırmaktadır. Yanlış politikalarla sağlık çalışanları potansiyel suçluymuş gibi bir algı oluşturulmaktadır.
Özlük hakları riskle orantılı olarak iyileştirilmemektedir. Tüm dünyada acil çalışanlarının farklı özlük hakları vardır. Acil servis çalışanlarına farklı baskılar mevcuttur. Sağlık Bakanlığı ve Üniversiteler Acil sağlık hizmeti üretenlere gerekli hassasiyeti göstermediği gibi çalışma şartlarını sürekli zorlaştırmaktadır. Yanlış politikalarla sağlık çalışanları potansiyel suçluymuş gibi bir algı oluşturulmaktadır.
“Çok Ağır Şartlarda Hizmet Verirken Bir de Her Seferinde Suçluymuş gibi Belli Belirsiz İnsanların Ne Amaçla Yaptıkları Bilinmeyen Şikayetleriyle Uğraşmak”
En
gelişmiş ülkelerde bile “Burn out” dediğimiz Tükenmişlik sendromu Özellikle
acil çalışanları başta olmak üzere sağlık çalışanlarında daha fazla
görülmektedir.Bu Burn out (tükenmişlik sendromu) çalışma koşullarıyla ilgili ve
maalesef ülkemizde özellikle acil çalışanlar başta olmak üzere bu hizmeti
üreten herkesin bu sendroma girmesi için adeta her türlü ortam sağlanmaktadır. Bu
durum çalışanların psikolojisini son derece etkilemekte, şartların düzelmeyeceğine
dair oluşan algıdan dolayı eklenen umutsuzlukta intiharlara sürüklemektedir. Çok
ağır şartlarda hizmet verirken bir de her seferinde suçluymuş gibi belli
belirsiz insanların ne amaçla yaptıkları bilinmeyen şikayetleriyle uğraşmak en
önemli faktör olarak göze çarpmaktadır.”
“Tükenmişlik Sendromunu Kaldıramayan Bazı
Meslektaşlarımız Çıkışı İntiharda Gördüler”
Ankara Üniversitesi Adli Tıp Anabilim Dalı öğretim üyesi
Prof. Dr. Hamit Hancı ise; “Hekimlerin
üzerindeki yük son zamanlarda çok arttı. Beklentiler yükseldi. Buna karşın yaşam kalitelerinin artışını sağlayacak
özlük ve sosyal haklarında bir gelişme olmadı. Çalıştıkları yerlerden ve
toplumdan yeterli desteği bulamadılar. Bu da hekimlerde tükenmişlik sendromu
denilen durumun artışına yol açtı. Bunu kaldıramayan bazı meslektaşlarımız
çıkışı intiharda gördüler.”
“Ülkemizde
Hekimlerin ya da Sağlık Çalışanlarının Diğer Meslek Gruplarına göre Daha Fazla
İntihar Ettiğine Dair Bir Veri Bulunmuyor”
Gazi Üniversitesi Tıp
Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı öğretim üyesi Doç. Dr. Mustafa N. İlhan;
“Sağlık çalışanları topluma kesintisiz, yoğunluğu değişken biçimde yüz yüze
hizmet veren bir meslek grubudur. Hekimden, hemşireye, sağlık teknisyenine, eczacıya
çok farklı meslek grupları ile hem çok çeşitlilikte, hem de çok farklı
düzeylerde görev yapan sağlık çalışanları ürettikleri hizmet doğrudan insana
dair olduğundan, gerek kişisel, gerek
organizasyonel etmenler nedeni ile yabancılaşmaya daha çok uğramaktadır.
Yabancılaşma olgusu farklı biçimlerin yanı sıra sağlık çalışanlarında
tükenmişlik olarak da kendisini gösterebilmektedir. Duygusal tükenme,
duyarsızlaşma ve kişisel başarı eksikliği unsurlarından oluşan tükenmişlik
sendromu ise topluma yüz yüze hizmet veren hekim, öğretmen gibi meslek
gruplarında yoğunlaşmaktadır. Tükenmişlik sendromunu yaşayan kişiler ise
elbette kişisel etmenlerin de etkisi ile bazen intiharı bir çıkış yolu olarak
görebilmektedir. Ülkemizde hekimlerin ya da sağlık çalışanlarının diğer meslek
gruplarına göre daha fazla intihar ettiğine dair bir veri bulunmamakla
birlikte, son dönemlerde medyada yer alan kayıpların nedenlerinin araştırılması ve
koruyucu-önleyici yaklaşımların geliştirilmesi uygun bir yaklaşım olacaktır.”
“En Yüksek İntihar Oranı
Psikiyatri Uzmanlarındadır”
Üsküdar
Üniversitesi Psikiyatrist Öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Alper Evrensel ;”Terzi
kendi söküğünü dikemez derler. En yüksek intihar oranı psikiyatri
uzmanlarındadır. Her insan gibi doktorlar da, psikiyatristler de depresyona
girebilir. Ancak hastalarında bu tanıyı kolaylıkla tespit edip tedavi ile
sorunu çözebilirlerken kendileri için körleşebilirler. Kendilerindeki gidişatın
farkında olamayabilirler. Buna içgörü kaybı denir. Zaten depresyon sinsi bir
hastalıktır. Pekiyi depresyona girmelerine ne sebep olabilir? Ağır eğitim ve çalışma koşulları. Yoğun mesai nedeniyle kendisini sosyal
ya da ailevi bir grubun içinde güvende hissedememeleri. Hasta şikayetleri ve bir takım hukuki
baskılar. Çalıştığı kuruma
aidiyet hissedememe. Alınan eğitim ve sorumlulukla orantılı olmayan gelir
düzeyi ve maddi sorunlar.
“Hekimlerin İntiharlarının
Önlenebilmesi için En Önemli Faktör Hekimlerin Sıkı Arkadaşlık İlişkileri
İçinde Olmasıdır”
Hekimlerin
intiharlarının önlenebilmesi için en önemli faktör hekimlerin sıkı arkadaşlık
ilişkileri içinde olmasıdır. Bir hekim kendisine tanı koyamayabilir ancak yakın
hekim arkadaşı olumsuz gidişi görebilir ve gerekli tedbir alınabilir. Zira
intihar “geliyorum” der. Sinyaller algılanabilirse önlenebilir.”
“İntihar Etmeye
Çalışan Kişi: Maddi ve Manevi Bütün Kaynaklarını Tükettiğinden, Yaşama Bağlayan
Hiç Bir Faktör Kalmadığını Düşünüyor ”
Fatih Üniversitesi Psikoloji Bilim Dalı Öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr.
Nalan Linda Fraim; “İntihar vakalarını ele alırken lineer bir perspektiften
yola çıkmak hata olur. Temelde ciddi bir patoloji veya fizyolojik hastalık söz
konusu değil ise, intihar etmeye çalışan kişi maddi ve manevi bütün
kaynaklarını tükettiğinden ve artık onu yaşama bağlayan hiç bir faktör kalmadığından
dolayı en nihayetinde yaşadığı maddi ve manevi acılara son vermek adına intihar
eder. İntihara teşebbüs eden insanlar, eğer ki bu intihar teşebbüsünü ilgi için
yapmıyorsa, intiharı gerçekleştirinceye yöntemini değiştirerek ardışık
denemeler yapar - dahası istatistikler bunu gösteriyor.
“Neden-Sonuç
İlişkisini Yüzeysel Olarak Kurarız”
Başarısız bir intihar girişimi olan asistan hekimi, burada bu
teşebbüsün altında yatan sebepleri incelememiz gerekiyor. Lineer bir yaklaşımla
bu hekimin intiharına bakarsak tek düze, muhtemelen kişilik bozukluğu veya
depresyon teşhisi konularak çeşitli ilaçlar yazılıp psikoterapi desteği almadan
ilaçlarla yaşamayı öğrenmesini isteyebiliriz ve ikinci teşebbüsünü
gerçekleştirmesini bekleriz. Neden-sonuç ilişkisini yüzeysel olarak kurarız.
Ancak bu lineer yaklaşım bizi çok fazlasıyla zorlar ve adam akıllı bir vaka
formülasyonu yapmamıza engel olacağı gibi yanlış teşhis, yanlış yaklaşım ve
yanlış olan her şeyi yapmamıza sebebiyet verecek. Dolayısıyla asla lineer bir
pencereden bakamayız! Biyopsikososyal bir perspektiften bakmak çok daha
mantıklıdır. Yani daha geniş bir perspektifle baktığımız zaman daha fazla
faktörü "neden" denklemine yerleştirme şansımız olur. İşyerindeki
sıkıntılar, ailevi problemler, kişisel sorunlar, ilişki problemleri, finansal
sıkıntılar, örtüşmeyen beklentiler, kaldıramayacağından fazla strese maruz
kalmak gibi bu liste uzayıp gider.
“Özellikle Asistan
Hekimden Beklenilenler Çok Fazla”
Hekimlerimizin çalışma şartlarını göz önünde bulundurduğumuz
zaman yükleri oldukça ağır. Özellikle asistan hekimden beklenilenler,
performans kriterleri, uzun çalışma saatleri, yapılan işin yaratmış olduğu
stres ve yük, ailevi baskı ve beklentiler, kendini ispatlama ihtiyacı,
ülkemizin şartlarında çalışıp yaşamını idame ettirmeye çalışmak, kariyer
çekişmesi, iş yerindeki mobbing olayları ve dönen küçük hesaplar, yaşanmış olan
romantik ilişkiler ve işyerinde daha nice potansiyel sorun. Tabii ki bunlarla
sınırlı değil ve olmamalı da. Fakat bunlar tabii göz önünde bulundurulması
gereken etmenlerden sadece bir kaçı. Daha detaylı analiz ancak uzman
hekimimizden alınabilir.
“Artık Hiçbir Şeyin
Anlamı Yok”
İntiharların en önemli sinyallerinden bir tanesi "artık
yapamıyorum", "artık hiçbir şeyin anlamı yok" veya "her
şeye artık bir son vermek istiyorum" gibi cümleler son derece ciddiye
alınmalıdır. Tabii intihar hakkında yapılan şakalaşma veya konusu olduğunda da
mutlaka ciddiye alınmalıdır. Diğer belirtiler arasında içe kapanmak, duygu
durumunda tepkisiz kalmak veya depresyonda olmak, tehlikeli davranışlarda
bulunmak. İşlerini yoluna sokmaya çalışmak ve değerli olan eşyalarının
dağıtılması, davranışlarında tutumlarında veya görüntüsünde fark edilecek bir
değişimin olması, daha önce olmamasına rağmen madde istismarının olması ve
ciddi bir kayıp veya yaşam değişimi yaşamış olmaktan oluşmaktadır.
“Yurt Dışında Ruh
Sağlığı Alanında Çalışanlar Düzenli Olarak Bir Psikoloğa veya Bir Psikoterapiste
Görünmek Zorundadırlar”
Çözümü nedir? Temelde
bu değişimleri fark etmek - tabii bu her zaman mümkün olmuyor. Kurumlar
çalışanlarını takip etmekle bir adım atabilir. Performans sistemine benzer bir
şekilde psikolojik bir takip. İş yükünü kaldırma kapasitesi ile realiteyi ölçen
bir takip sistemi. Kısaca rutin ölçme ve değerlendirmeler yapılarak stres
seviyesi yükselen hekimlerin potansiyel risk altında olduklarını tespit eden ve
bu tespit sonrasında da deşarj, rehabilitasyon ve tekrardan işlevselliğe geri
döndürebilecek detaylı bir gözetim ve değerlendirme sistemi. Gerektiği yerde
bireysel terapi, gerektiği yerde de aile terapisi ve gerekiyorsa da çift
terapisi önererek bir erken tanı - erken uyarı sistemi geliştirilebilir. Yurt dışında ruh sağlığı alanında çalışanlar
düzenli olarak bir psikoloğa veya bir psikoterapiste görünmek zorundadırlar. Bu
ihtiyaca göre haftalık, her iki haftada bir, üç haftada bir veya ayda bir
olacak şekilde kendi birikimlerini boşaltmaları adına ve kendi problemleriyle
de baş etmeleri için zorunlu bir uygulamadır. Özellikle bu alanda eğitim alan
öğrenciler için. Böyle bir sistem getirilse, eminim ki hekim intiharları
minimum sayıya inecektir.
“İntihar Hakkında
Konuşmak İntihara Teşvik Etmez”
İntihar hakkında konuşmak intihara teşvik etmez, aksine
intiharı düşünen veya düşünmeye meyilli olan kişi için bir farkındalık kazanma
süreci olabilir. Nitekim intihara teşebbüs veya düşüncesi genellik bir
"imdat! bana yardım edin" çağırısından ibaretidir ama, bu uyarı
sinyallerini gözümüzden kaçırıyoruz ve farkına vardığımızda da ne yazık ki çok
geç oluyor.”
Yorumlar