Ana içeriğe atla

SOSYAL MEDYADA YAŞAMAYIP, AMACINIZA GÖRE KULLANMAYA VAR MISINIZ?

Hayat çok mu sıkıcı oldu? Her gün bir gün öncesinin aynısı mı? Sanki sürekli yaşamak için mutlu olmak dikte ediliyor ve hep farklı şekilde karşımıza çıkıyor. Sanki bir dönme dolap olmuş hayat, her gün mutlu olmak için ekstra çaba harcar olmuş herkes… Ancak kafamız telefonlardan ya da bilgisayar ekranlarından kalkmıyor. Her anı çekiyor, paylaşıyor, beğeni geldikçe mutlu oluyoruz. Peki mutluluk diğer insanların bir tıkına mı bağlı? Düşün ve mutlu ol, çakraların gelişsin düşüncesinden çıkalı epey oldu ancak bu kez de yıldızlar ve gökyüzü olaylarını ruh halimize bağlar oldu herkes. Ay tutuluyor, aksilikler yakanızı bırakmayacak algısı oluştu… Gökyüzü işi gücü bırakıp insanların ruh haline mi el attı?
 
Sanki bir çember içinde herkes ve çıkamıyor bu alışılmışlıktan… Peki o çemberden çıkmaya var mısınız? Hayatınızda yenilikler yapmaya ne dersiniz? Mutluluk da mutsuzluk kadar gerekli hayatımızda, bir dönem “herkes mutlu, bir ben üzgünüm düşüncesinde debelendi durdu.” Aslında herkes aynı durumda, sosyal medyada görüldüğü gibi değil hiçbir şey. Herkes oyuncu olmuş, kendine biçtiği rolün hakkını verme derdine düşmüş…
 
Bırakın bu rolleri, oyunları… Hayatı yaşamaya bakın. Bırakın her şeyi paylaşmayın, mutlu anlarınızın bazıları size kalsın. Paylaşmayı bende çok severim, gazeteciliği sırf öğrendiklerimi diğer insanlar da öğrensin iç güdüsüyle yapmak çok güzel. Ancak her şey paylaşılmamalı.
 
Sosyal medyayı kullanma amacınız olsun. Belli amaçlar için kullanın, herkesin her anını takip etmek için bakmayın. Belli düzenler geliştirin. Daha etkili ve efektif kullanırken, bırakın kendinizi bir kahve içerken tadını çıkartıp, karşınızdaki ile sohbetin ve bulunduğunuz mekanın güzelliğine varın. İnsanlar fotoğraf çekip, paylaşmaktan anı yaşayamaz oldu. “Ayyy çekeyip paylaşayım havam olsun” algısından çıkın. Sizin nerede olduğunuzu sadece gerçekten bilmelerini istediğiniz kişilerle paylaşın, kimlerle konuştuğunuzu da, zaten yakınlarınız sizin nerede ve ne yaptığınızı bilecektir.
 
WhatsApp’ta bile başlarda zaman belirtme özelliği kullanılırken, artık insanlar sürekli iletişimde kalmak istemiyorlar. İletişimde kalmak her zaman iyi değildir. Sosyal medya içimizdeki yalnızlık korkusundan kurtulmak için yapışıp kaldığımız bir araç haline geldi. Herkes yalnızlıktan kaçmak için sosyal medyada diğer insanlarla yorumlaşıyor, beğeniyor. Ancak olmuyor hala yalnız, yalnızlığınızı da sevin. Herkes yalnız bunu anlayın, yalnızlığınızı kitaplarınızla, hobilerinizle ya da yakın çevrenizle giderin. Sosyal medyada her an bir şey paylaşarak değil. İşinize yarayacak şekilde kullanmaya bakın, onun dışında hayatınız size kalsın.
 
Zaman o kadar garip ki aslında, sevdiklerinizden çaldığınız her an ileride keşkeleriniz olacak. Çalmayın sevdiklerinizden, onlara sarılın sıkı sıkı ve anın tadını çıkartın. Sanal ortamlardan haberleşmek için iletişimde olun. Arada girip merakınızı giderin onun dışında yine hedefinize göre davranın. Artık doğum günlerini bile sosyal medyadan kutlamıyorum. Beni seven ve düşünen insanlar arasın, yanımda olsun doğum günümde. Olmuyorsa kuru bir mesaj bana yetmiyor. Size de yetmesin.
 
Hayat paylaşınca güzel, kesinlikle katılıyorum ancak kimlerle neyi paylaşacağınızın sınırları olmalı. Her haberin yayınlandığı bir site bile bizi belli zaman sonra rahatsız eder. Doğruluğundan emin olunmadan paylaşılmış yazıların olduğu bir site, her şeyin olduğu karma karışık bir çorbaya benzer içmek istemezsiniz. Süzgeciniz olsun her şey için, eleştirel bakın olaylara. O zaman daha farklı bir pencere açılacak karşınızda ve daha önce görmediğiniz bir dünyaya adım atacaksınız. Bırakın kim nerede ne yapmış dedikodularını, hayatınızı dolu dolu yaşayın… Öğreneceğiniz ve size bir şeyler katan sayfaları ve kişileri takip edin. “İyilik de, kötülük de, mutluluk da, mutsuzluk da bulaşıcıdır. Bu yüzden etrafınızdaki insanlara dikkat edin.” demiş  M. Longston. Çok doğru söylemiş, çevrenizi güzel yürekli, mütevazi ve keşfetmek için bakan insanlardan oluşturun, o zaman hayat daha yaşanası olacak. Sevdiklerinizle her saniyesine değdi diyeceğiniz güzellikte bir hafta olması dileğiyle…
 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

DOKTOR EŞİ OLMAK!

Sağlık sisteminde yapılan değişikliklerle ilgili hekimlerin yaşadığı mesleki sorunlar gündeme gelirken evlerinde bu durumun yansımaları konuşulmuyor. Evlilik ve Aile Danışmanı Psikolog İlkim Öz ve farklı hekimlerin eşleriyle konuşarak Sağlık Dergisi’nde daha önce ele alınmamış bir konuyu gündeme taşıyoruz. Performans sistemi, Tam Gün uygulaması gibi sağlık çalışanlarının meslekleri ile ilgili sorunlarının sık sık gündeme geldiği şu günlerde, bu durumun özel hayatlarına nasıl yansıdığını araştırdık. Doktorların işlerinde yaşadığı sorunlarını yakından bilen eşleri bu durum hakkında ne diyor. Bu zamana kadar değinilmemiş bir konu olan “doktor eşi olmak” ve sorunlarla uğraşırken nelerin olduğunu öncelikle farklı meslek gruplarından doktor eşlerine sorduk. Sonrasında da Evlilik ve Aile Danışmanı Psikolog İlkim Öz ile konuyu değerlendirdik. Tiyatro Sanatçısı ve Doktor Evliliği Görüştüğümüz ilk doktor eşi tiyatro sanatçısı İpek Çeken Önal, Prof. Dr. Zülküf Önal ile evli. İpek Hanım, eşiyle he

TIBBIN DUAYENLERİ SARUHAN ÇEKİRGE

Hacettepe Üniversitesi Hastaneleri Girişimsel Nöroradyoloji bölümü kendi alanında dünyanın en tepesindeki birkaç merkezden biri olarak kabul ediliyor. Bu alanda birçok ilke imza atan Prof. Dr. Saruhan Çekirge, bu merkezin hikâyesini Sağlık Dergisi Yazı İşleri Müdürü Esra Öz’e anlattı. 2000 yılında TÜBİTAK Bilim Adamı Teşvik Ödülü’nü ve 2001’de Hacettepe Üniversitesi Bilim Teşvik Ödülü’nü alan Prof. Dr. Saruhan Çekirge, “Ünitemizde beyin damar hastalıklarının noninvazif tedavisinde geliştirilen tedavi teknikleri, bu merkezi dünyanın en iyisi olarak kabul ederek, özellikle son 10 yılda dünyanın pek çok ülkesindeki önemli tıp merkezlerinden Ankara’ya gelen, uzman doktorlara eğitim veren bir yapıya dönüştürdü” dedi. Kendi tıp alanında yarattığı gelişmeler devrimsel olarak nitelendirilen Prof Dr Saruhan Çekirge, Prof Dr Işıl Saatci, Doç Dr Kıvılcım Yavuz ve Doç Dr Serdar Geyik’ten kurulu bu ekip tarafından geliştirilen tedavi metotları, tüm dünyadaki hekimler tarafında da yay

TIBBIN DUAYENLERİ: HASAN BİRİ

Yüz üzerinde yayını bulunan kısa bir süre önce Koru Hastanesi’ni açan ve devamında uluslararası alanda başarılara imza atacak üniversite kurmayı hedefleyen Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı Öğretim üyesi Prof. Dr. Hasan Biri, iletişimle birlikte sosyal sorumluluk projeleri düzenlemesinin yaşam felsefesi haline gelişini ve hayatını Sağlık Dergisi Yazı İşleri Müdürü Esra Öz’e anlattı. “İyi hekim iyi empati yapan hekimdir” sözüyle hekimlik mesleğinin doğru iletişimden geçtiğini kaydeden Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı Öğretim üyesi Prof. Dr. Hasan Biri, Akademik ve etik kurallarla çalışan Koru Hastanesi’nin ileride uluslararası başarılara imza atacak üniversite olacağını belirtti. Prof. Dr. Biri, tıptaki her türlü gelişmeyi takip ederek, sağlık sektörünün ihtiyaçlarını gören ve bu ihtiyaçlar doğrultusunda gerçekçi politikalarla büyümeyi hedefleyen bir sağlık kuruluşu olmayı hedeflediklerini söyledi. Kendi ağzından hayatını ve çalışmalarını dile ge