Ana içeriğe atla

KURALLARI BAŞTAN YAZAN KADIN TENİSÇİ

Türk tenis tarihinde Grand Slam turnuvalarında şampiyon olan ilk Türk sporcu unvanına sahip İpek Soylu,  teniste kuralları baştan yazmayı hedefliyor.

Tenisin en prestijli turnuvalarından biri sayılan Wimbledon Tenis Turnuvası'nda teklerde Grand Slam ana tabloda oynayan ilk Türk kadın tenisçi olma başarısını gösterdi. WTA Alya Malaysian Open turnuvasındaki başarılı çıkışıyla çiftler klasmanında kendi kişisel rekorunu kırarak 70. sıraya yükseldi.

“Bence başarının anahtarı, özgüvenini kaybetmemek ve daima ne kadar güçlü bir kadın olduğunu hatırlamak ve bu yolda seni destekleyenlerle birlikte yürümek” diyen Türk milli tenisçi İpek Soylu ile ilham veren öyküsünü konuştuk.

Hayatınızdan kısaca bahseder misiniz?
1996 yılında Adana’da doğdum. Küçük yaşlarda baleye başladım. Bale, her küçük kız çocuğu gibi benim için de bir rüya gibiydi. Rengarenk tüller ve tüylü pisiler…  

Üç  yıl boyunca baleye devam ettim. Sonrasında, ailemde de sürekli tenis oynandığı için çocukluğum kulüplerde geçmişti. Onlar da bu spora ilgimin olduğunu fark edip beni desteklediler ve bu destek sayesinde tenise sadece ilgimin değil yeteneğimin de olduğunu fark edilince bu işe ailecek emek vermeye karar verdik.
  
Tenis oynamaya 6 yaşında Adana Tenis Dağcılık Kulübü’nde başladım. On yaşında iken katıldığım Romanya turnuvası geleceğimin şekillenmesinde büyük rol oynadı; Türkiye tenisinde kuralları baştan yazmayı hedeflediğim yolda benim için önemi çok büyük. Özellikle bale ile geçirdiğim 3 yıl, vücudumun şekillenmesinde, duruşunda ve dolayısıyla da sağladığı esneklikle teniste avantajlı olmamı sağladı.

Nasıl fark yaratırsınız?
Spor branşlarında, özellikle tenis gibi yoğun bireysel çaba ve güç isteyen dallarda, kadınların hassas olduklarına ilişkin önyargılar mevcut. Tenis de böyle önyargıları kırmak için harika bir spor. Güçlü bir kadın olarak kendi branşımdaki duruşum, çalışmalarım ve hedeflerim, bunların her biri benim fark yarattığım noktalar. 

Her sporcu birbirinden farklıdır; farklı motivasyonlara, çalışma sistemlerine, ekip yapılarına sahiptir. Bu noktada bizleri birbirinden ayıran da hedeflerimiz ve bu hedeflere ulaşmak için seçtiğimiz yöntemlerdir.


Kendinize hedef koydunuz mu?
2017’de benim için Grand Slam’ler her zamanki gibi çok önemli olacak. Teklerde ilk 100’e girebilmek hedefime ulaşmak için çok çalışacağım. Mental ve fiziksel olarak gelişmek için sıkı çalışmaya devam ediyorum. Ana hedefim dünyadaki en iyi tenisçiler arasında olmak ve ülkeme Grand Slam şampiyonluğu getirebilmek.  Benim için önemli olan hedefin olması ve o hedefe gidecek ulaşma yolunda çok çalışmak. Aynı zamanda doğru insanlarla, ekiple çalışmak. Bu yolda ekibimin desteği ve onlardan aldığım güçle çalışmaya devam ediyorum. 

Hayatınızı nasıl dengede tutuyorsunuz?
Genel olarak yaşıtlarımdan farklı bir hayatım olduğunu söyleyebilirim. Erken yaşlarda sorumluluk almaya ve belli bir disiplin içinde yaşamaya başladım. Bunun için asla pişman değilim çünkü kazandığım her bir başarıda sorumluluk bilincinin ve disiplinin ne kadar önemli olduğunu bir kere daha hatırlıyorum. 

Sorumluluk ve disiplin reflekslerimin çok erken yaşlarda gelişmesi, hayatımdaki dengeleri mümkün olduğu kadar sabit tutma alışkanlığını da kazandırdı ancak elbette bazı zorlandığım durumlar karşısında profesyonel mentör desteğine başvuruyorum. 


Sizin için rekabet nedir? Rakiplerinizle nasıl mücadele edersiniz?
Teniste başarılar geldikçe yatırım ve destekler de artıyor. Çok oyuncu oldukça rekabet de artıyor. Birbirimizi yukarı itiyoruz, destek oluyoruz.  Bu yüzden rekabet olması oyuncunun kişisel gelişimi açısından da çok önemli. Kadın tenisinde iyi bir rekabet var. 

Rekabet her zaman iyidir, başarıyı artırır. Alttan gelen çok iyi sporcular var. Neden dünya bir numarası bizden çıkmasın. Bence olmayacak bir şey yok, yalnızca çok çalışmak gerekiyor. Hem azimli hem de mental açıdan da çok güçlü olmak lazım.

Sağlığınıza nasıl dikkat ediyorsunuz?
Olabildiğince güçlü ve sağlıklı kalmaya çalışıyorum. Tenis hem mental hem de fiziksel olarak çok üst seviye bir spor. Kendinizi çok sağlıklı ve güçlü tutmanız gerekiyor. Çünkü maçlar uzun sürüyor ve çok fazla emek var. 

Tenis benim işim ve işimi severek yapıyorum. Antrenman ve maçlar için harcadığım enerjiyi, doğru kalorilerle vücuduma geri yüklemek zorundayım. İşte bu yüzden istediğim zaman istediğim yemeği yeme gibi bir lüksüm yok. Tabi ki tüm bunların yanında en önemli şey de uyku. Uyku düzenimi olabildiğince bozmadan ve sağlıklı beslenerek kendime dikkat etmeye çalışıyorum.

Kaybetmek kolay gibi anlatılsa da zorlu bir süreçtir. Siz her yenilgiden sonra nasıl kazandınız? Bundan nasıl dersler çıkarttınız?
Aslında mağlubiyetlerimden sonra buna ilk başlarda çok yoğunlaşıyordum. Bunu yapmamam gerektiğini zamanla öğrendim. 

Ne zaman maç kaybetmenin bana çok şey kattığını gördüm, işte o zaman kaybetmekten korkmamaya başladım. Elbette üzülüyorum ve bazı maçları kaybetmeyi kabullenmek zor oluyor fakat, “ tenisin en güzel yanı her zaman bir sonraki hafta” diye bir şansınızın olması. Her hafta turnuva var ve size her hafta yeni bir şans doğuyor... 

Öğrenmeniz gerekenleri alıp yolunuza devam edebilmelisiniz. En önemlisi de özgüveninizi ve kuralları baştan yazmaya olan inancınızı asla kaybetmemelisiniz. Tüm spor dallarındaki, hatta tüm dünyadaki kadınlar için bence başarının anahtarı özgüvenini kaybetmemek ve daima ne kadar güçlü bir kadın olduğunu hatırlamak ve bu yolda seni destekleyenlerle birlikte yürümek. 


Kaybettiğinizde üstesinden gelmek zorunda olduğunuz en yoğun duygu hangisiydi?
Bazen kendime maçlarda sadece puana odaklanmam gerektiğini hatırlatmayı unutuyorum galiba ve kaybettiğim bir puana kafam takılabiliyor. Bu yüzden alabileceğim maçları bile kaybettiğim oldu. 

İşte o zamanlar bu duyguyla baş etmek çok zor oldu. Kazanabileceğiniz bir maçı kaybetmek gerçekten dengelerinizi bozabiliyor. Ama yine de, kaybettiğimde dahi kuralları baştan yazacak enerjiyi kendimde bulmak ve güçlenmek için çok çalışıyorum. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

DOKTOR EŞİ OLMAK!

Sağlık sisteminde yapılan değişikliklerle ilgili hekimlerin yaşadığı mesleki sorunlar gündeme gelirken evlerinde bu durumun yansımaları konuşulmuyor. Evlilik ve Aile Danışmanı Psikolog İlkim Öz ve farklı hekimlerin eşleriyle konuşarak Sağlık Dergisi’nde daha önce ele alınmamış bir konuyu gündeme taşıyoruz. Performans sistemi, Tam Gün uygulaması gibi sağlık çalışanlarının meslekleri ile ilgili sorunlarının sık sık gündeme geldiği şu günlerde, bu durumun özel hayatlarına nasıl yansıdığını araştırdık. Doktorların işlerinde yaşadığı sorunlarını yakından bilen eşleri bu durum hakkında ne diyor. Bu zamana kadar değinilmemiş bir konu olan “doktor eşi olmak” ve sorunlarla uğraşırken nelerin olduğunu öncelikle farklı meslek gruplarından doktor eşlerine sorduk. Sonrasında da Evlilik ve Aile Danışmanı Psikolog İlkim Öz ile konuyu değerlendirdik. Tiyatro Sanatçısı ve Doktor Evliliği Görüştüğümüz ilk doktor eşi tiyatro sanatçısı İpek Çeken Önal, Prof. Dr. Zülküf Önal ile evli. İpek Hanım, eşiyle he

TIBBIN DUAYENLERİ SARUHAN ÇEKİRGE

Hacettepe Üniversitesi Hastaneleri Girişimsel Nöroradyoloji bölümü kendi alanında dünyanın en tepesindeki birkaç merkezden biri olarak kabul ediliyor. Bu alanda birçok ilke imza atan Prof. Dr. Saruhan Çekirge, bu merkezin hikâyesini Sağlık Dergisi Yazı İşleri Müdürü Esra Öz’e anlattı. 2000 yılında TÜBİTAK Bilim Adamı Teşvik Ödülü’nü ve 2001’de Hacettepe Üniversitesi Bilim Teşvik Ödülü’nü alan Prof. Dr. Saruhan Çekirge, “Ünitemizde beyin damar hastalıklarının noninvazif tedavisinde geliştirilen tedavi teknikleri, bu merkezi dünyanın en iyisi olarak kabul ederek, özellikle son 10 yılda dünyanın pek çok ülkesindeki önemli tıp merkezlerinden Ankara’ya gelen, uzman doktorlara eğitim veren bir yapıya dönüştürdü” dedi. Kendi tıp alanında yarattığı gelişmeler devrimsel olarak nitelendirilen Prof Dr Saruhan Çekirge, Prof Dr Işıl Saatci, Doç Dr Kıvılcım Yavuz ve Doç Dr Serdar Geyik’ten kurulu bu ekip tarafından geliştirilen tedavi metotları, tüm dünyadaki hekimler tarafında da yay

TIBBIN DUAYENLERİ: HASAN BİRİ

Yüz üzerinde yayını bulunan kısa bir süre önce Koru Hastanesi’ni açan ve devamında uluslararası alanda başarılara imza atacak üniversite kurmayı hedefleyen Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı Öğretim üyesi Prof. Dr. Hasan Biri, iletişimle birlikte sosyal sorumluluk projeleri düzenlemesinin yaşam felsefesi haline gelişini ve hayatını Sağlık Dergisi Yazı İşleri Müdürü Esra Öz’e anlattı. “İyi hekim iyi empati yapan hekimdir” sözüyle hekimlik mesleğinin doğru iletişimden geçtiğini kaydeden Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı Öğretim üyesi Prof. Dr. Hasan Biri, Akademik ve etik kurallarla çalışan Koru Hastanesi’nin ileride uluslararası başarılara imza atacak üniversite olacağını belirtti. Prof. Dr. Biri, tıptaki her türlü gelişmeyi takip ederek, sağlık sektörünün ihtiyaçlarını gören ve bu ihtiyaçlar doğrultusunda gerçekçi politikalarla büyümeyi hedefleyen bir sağlık kuruluşu olmayı hedeflediklerini söyledi. Kendi ağzından hayatını ve çalışmalarını dile ge