Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Temmuz, 2017 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

KİTAP ALMADAN ÖNCE AKLINIZDA OLMASI GEREKENLER

Kitap okumayı çok severim. Her kitap farklı dünyalara giden yeni kapılar açar. Bu nedenle de uzun yıllardır, her kitabı okumaya değer bulurdum. Ta ki, bir gün önerilen bir kitabın hayal kırıklığına neden olmasıyla bunun böyle olmaması gerektiğini anladım. Kitap önerilerine her zaman değer veririm. Ancak okuduğumuz kitaplar bir şeyler kazandırmıyor hatta yanlış bilgi içeriyorsa her anlamada kayıptır. Bu nedenle kitap seçimlerinde bazı dikkat edilecek hususlar belirledim. Ne tür kitaplar seviyorum? Herkes çok farklı türde kitap okuyor. Aslında ihtiyaçlara göre de kitap seçimleri değişiyor. Ben genellikle, bilim, sağlık, iletişim, psikoloji, çizgi seriler ve tabii ki beyin ile ilgili kitapları tercih ediyorum. Beyin ile ilgili son yıllarda patlama derecesinde kitap yayınlandı. Başlarda, etkilenerek aldığım kitaplar sonrasında hayal kırıklığına neden oldu. Neden mi? İşte sonraki adıma geçiyoruz. Yazarına bakın. Kitap yazarının özgeçmişi bizlere, kitabın içeriği

SOSYAL MEDYAYI ÇOK KULLANIP, NASIL KULLANACAĞINI BİLMEYENLER

Geçtiğimiz günlerde Cem Yılmaz ve Oğuz Güven sosyal medyayı kullanmama kararı aldı. Altta yatan neden, gelen yorumlara dayanamayıp, insanların ne kadar boş konuştuklarına dair serzenişti aslında. Dünyada en çok sosyal medyayı kullanan ülkelerden biriyiz. Ancak insanlar çok kullanıp, nasıl kullanacağını bilmiyor! Sosyal medyayı bilgi edinmek ya da kendini geliştirmek için kullanmalı. Başkalarının hayatını izlemek için değil! "Kim nerede, ne yapmış?" peşinde herkes. Ne yazık ki, ülkemizde artık röntgencilik ve teşhircilik boyutuna ulaşan sosyal medya kullanımı, yurt dışında kendini geliştirme, vizyon kazanma, network edinme gibi amaçlar için kullanılıyor. Özellikle hayran sayfalarını gördüğümde çok üzülüyorum, insanlar hayatlarını yaşamıyor. Başkalarının hayatının takipçisi, savunucusu ya da hakaret edeni oluyor. Hayatımızın şu anı gitti ve bir daha asla gelmeyecek. Zamanımızı şöyle geçiriyoruz:           Kim?           Nerede?           Ne yapıyor?

SANAL DÜNYANIN OLMAYAN İLİŞKİLERİ

Hiçbir şey bilmeyen, hiçbir şeyi sevemez. Hiçbir şey yapamayan, hiçbir şeyden anlamaz. Hiçbir şeyden anlamayan insan değersizdir. Oysa anlayan biri, hem sever hem fark eder hem de görür... Bir şeyde ne kadar bilgi varsa, o kadar büyük sevgi vardır... Bütün meyvelerin çileklerle aynı zamanda olgunlaştığını zanneden biri, üzümleri hiç tanımıyor demektir.  Paracelsus  Sevgi günümüzde yozlaşan bir kavram oldu. İnsanlar yüzeysel sevginin, olmayan insanlığın peşinde koşuyor. Her şey göstermelik hallerde, sosyal medya paylaşımı kadar değer veriliyor. Ederi olmayan sevgiler, menfaat çatısı altında kuruluyor ilişkiler. Sohbetlerin içine serpiştirilecek, güzel düşünceler, bilgi paylaşımları, nitelikli zamanın değerini bilenler çok az. İşi olduğu için değil de, özlendiği için görüşülmüyor. İhtiyaç duyulduğunda değil de, "sesini duymak istedim" demek için olmalı görüşmeler. Sevginin içi dolu dolu olmalı, içinde merak olmalı, özlem olmalı.  İçi dol

SINIRLARI AŞAN KADIN MATEMATİKÇİ

Matematiğin Nobel’i kabul edilen Fields Ödülü’nü alan ilk kadın matematikçi Maryam Mirzakhani, hayatını kaybetti. 40 yaşında meme kanseri nedeniyle hayatını kaybeden Meryem Mirzakhani'nin hastalık kemiklerine kadar yayıldığı belirtildi. (*) Hiperbolik geometri, ergodik teori, simplektik geometri ve Teichmüller teorisi üzerinde çalışan Mirzakhani, çalışmalarında özellikle "Riemann yüzeyi" olarak adlandırılan şekilleri temel alıyordu. (*) Matematiğin erkeklere özgü bir alan olduğu kanısını değiştiren Meryem Mirzakhani, sınırları aşarak imkansızlıklar içerisinde başarılara imza atmış.   Meryem Mirzakhani'nin hayatı matematik alanında birçok başarıya imza atıp, 32 yaşında hayatını kaybeden başka bir matematikçiyi aklıma getirdi.  Sonsuzluk Teorisi (The Man Who Knew Infinity ) isimli filmde hayatı konu alınan Srinivasa Aiyangar Ramanujan’un matematik alanında ispat edilmemiş birçok formülün altına imza atar. Aynı Mirzakhani gibi genç yaşında yakalan

IRKÇILIK VE MİLLİYETÇİLİK KAVRAMLARININ SOSYOLOJİK OLARAK TARİHSEL SÜREÇLERİ

"Bedenim siyah olabilir fakat ırkçılık yapanın kalbi siyahtır."  Emmanuel Eboue Irk; renk, boy, ses, vücut yapısı vb. gibi kalıtımla gelecek kuşaklara aktarılabilen özellikler bakımından benzeşen ve insan topluluklarının dikey olarak sınıflandırılmasına imkân veren kategoriler olarak tanımlanabilir (Demir ve Acar,1996, s.108; Çökerdenoğlu, 2015: 98). Irkçılık, en ilkel şekilde renk ırkçılığı, daha sonra da kafatası ve kan ırkçılıkları şeklinde ortaya çıkmıştır. Üstün ırk anlayışına göre, aşağılanan ırklar üstün ırka hizmet etmek ve yardımcı olmak, boyun eğmek üzere yaratılmışlardır (Giddens, 2013, s.533; Çökerdenoğlu, 2015: s.98) Millet ise tarihi bir toprağı, ülkeyi, ortak mitleri ve tarihi belleği, kitleyi bir kamu kültürünü, ortak bir ekonomiyi, ortak yasal hak ve görevleri paylasan bir insan topluluğunun adı olarak tanımlanabilir. Milliyetçiliğin ilk olarak ortaya çıkısı ve bir akım halini alarak dünyaya yayılması Fransız ihtilali ile başlamış ve sanat, ede

ÇOCUKLARA KAN BAĞIŞINI ÇİZGİ FİLMLERLE ÖĞRETELİM!

Kan bağışının önemi her geçen gün artıyor. Bağışlanan her kan bir hayata dokunuyor. Bunun bilincini de çocukluk çağından itibaren başlatmak için çizgi filmlerle anlatmak mümkün. Türk Kızılayı da bu nedenle çizgi film serileri hazırlamış. Animasyon çizgi filmler içerisinde  'Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler', 'Keloğlan', 'Deli Dumrul', 'Alaaddin'in Sihirli Lambası' var. Tabii senaryoları daha farklı olabilirdi. Çünkü, çizgi filmlerde çocuklara şiddet içerikli öğelerin sunulması kısmı olmamış. Özellikle 'Deli Dumrul' masalı, her işini şiddetle çözen bir kahramanın sunulması yerine, daha farklı hazırlanabilirdi. Görsel Medyanın Çocuk Sağlığına Etkileri başlıklı makalede de değinildiği gibi: “Amerika'da 1937-1999 arasında yapılmış çizgi filmlerin tümünde şiddet öğesine yer verilmiş ve bu oran yıllar içinde de artış göstermiştir. Bazen medya haksızlığa karşı duran kahramanlar  aracılığıyla şiddeti haklıymış gibi sunmaktadır. Şiddete maruz k

BİLİM HABERLERİ NEDEN ANLAŞILMIYOR?

Medyada, “bilim insanları tarafından yapılan araştırmalara göre” şeklinde gördüğünüz haber kalıplarına daha farklı bir gözle bakmak ister misiniz? Bilimsel araştırmaların yer aldığı haberlere güveniyor musunuz? Aslında nitelikli gazetecilerin yaptığı bilimsel haberler ufkumuzu açıp, geleceğe dair bakış açımızı geliştirir. Yani doğru ellerde yapılmış haberler insanları her anlamda geliştirirken, hatalı içeriklerle hazırlanmış boş haberler hem zaman kaybıdır hem de toplumu cahilleştirir.  “Bu bilimsel çalışmalarda da ne dendiği belli olmuyor” düşüncesi içinde olan bazı gazetecilerin de olduğunu bilmenizi isterim. Oysa bu medya mensuplarının bile bilmediği bir nokta var, “bilimsel çalışmaların niteliklerini sorgulamak.”  Bilim ve sağlık haberciliğinde uzmanlaşma desteklenmediği için, maalesef bilim dünyasının incelikleri bilinmiyor. Durum böyle olunca da, gazeteciler bilim insanlarının söylediklerini teyit etmeden habere çevirebiliyorlar. Değişen koşullar, zamanla yarışan gazetecil